GÖNÜLLÜ OLMAK İSTER MİSİNİZ

ERZİNCANLI İBRAHİM HAKKI KEMAHİ

ERZİNCANLI İBRAHİM HAKKI KEMAHİ
1 Ocak 2014
...

ERZİNCANLI

İBRAHİM HAKKI KEMAHİ

Mehmet SILAY

silaymehmet@hotmail.com

 

( Erzincanlı Mevlevi şeyhidir. Halk arasında çok sevilen, sayılan, vaazları ve eserleriyle geniş halk kitleleri arasında çok sayıda bağlıları, müritleri var. “Şemsul İrşad li Sultan Reşat” adlı eseri yüzünden “Nefy-i Müebbed”-Ebedi Sürgün cezasına çarpıldı. Hiçbir cezanın bir mekâna bağlayamayacağı, heyecanlı ve pek cerbezeli bir ilim adamıydı. Hatipti ve şairdi. Eser verecek kadar Arapça ve Farsçaya hâkimdi. Erzincan ve çevresinden topladığı Mevlevi gönüllülerden oluşan bir askeri birliğin başında bir ayda Şam üzerinden gittiği Gazze önlerinde Kanal savaşına katılan bir mücahittir.

Özellikle İbrahim Hakkı Kemahi hazretleri’nin vefatından sonra hakkında anlatılanlarla “Sağırın uydurduğunu Şair uyduramaz.” ve “Şeyh uçmaz mürit uçurur!”darbı meselini yaşamaktayız.)

Ankara’da Türk Tarih Kurumu Başkanı, kırk yıllık arkadaşım sayın Prof. Dr. Ali Birinci beyefendinin Dergâh yayınlara tarafından neşredilen “Tarihin Gölgesinde-Meşahir-i Meçhuleden Birkaç Zat” adlı eseri bizim için yol gösterici oldu.

Kemahlı Mevlevi şeyhi İbrahim Hakkı hazretlerinin serencamı, bölgedeki sevenleri arasında yaygın menkıbelerden ve üç yazılı kaynaktan aldığımız bilgilerden büyük farklar arz ediyordu.        

            İkinci Meşrutiyet döneminde yazdığı bir kitabı yasaklanarak memleketi Kemah’a sürülen, vefatından sonra da dilden dile dolaşan, cesedinin mezardan çıkarılıp asıldığına dair tevatür çıkarılan Erzincan Mevlevi hanesi Postnişini İbrahim Hakkı Kemahi hazretleri yakın tarihimizin doğru tanınması gereken şahsiyetleri arasındadır.

            Konunun uzmanı sayın Prof. Ali Birinci Bey anlatıyor: İbrahim Hakkı, Erzincan’a bağlı Kemah kazasının sonradan adı Parmakkaya olarak değiştirilen Müşekrek köyünde 12 Mart 1859 tarihinde dünyaya geldi. Mükemmel bir eğitim sürecinden geçti. Zeki, çalışkan ve gayretli bir insandı. İcazet aldı, eser yazacak kadar Arapça ve Farsça öğrendi. O zaman yolculuğun çok zor olduğu Hac’ca-Hicaza gitti. Şam ve Mısır ulemasından tefsir, hadis ve tasavvuf sahasındaki bilgisini genişletti, derinleştirdi. Menasık-i Hac (Hac İlkeleri) ‘nin Türkçe, Farsça ve Arapça açıklamaları Mekke ulemasını hayrete düşürmüştü. Memlekette vaazları ve sohbetleri halk arasında büyük alaka görürdü. İzmir, Bursa, Sivas ve Trabzon gibi illerden özellikle Ramazanda davetler alırdı.

            İbrahim Hakkı Kemahi Hazretlerine Konya Mevlevi hanesinde sikke ve Hilat giydiriliyor ve Erzincan Mevlevihanesinin ihya ve imarı için görevlendirildi. Dergâhın bitişiğine bir Darıl Mesnevi, memleketi Kemah’a da bir medrese inşa etti.   

            İstanbulda Padişah Sultan Reşad, Şeyhulislam Musa Kazım ve ulemanın huzurunda ve Beşiktaş Sinan Paşa Camiinde Mesnevi okudu. İstanbulda yazıp yayınladığı “Şemsul İrşad li Sultan Reşad” adlı 32 sayfalık bir risale Payitahtta siyasetin havasını ısıtınca cezaya çarpılıyor ve ilk sürgün yeri olan Kemah’a savruluyor. Bu risale ile Meşrutiyet idaresi aleyhinde birçok telkinat-ı müheyyicede, Divan-ı Harbi Örfi tarafından müebbeden nefyine (Ebedi Sürgün) karar verilmiştir.

            Harbiye Nezareti, Dâhiliye Nezaretine mahkeme kararını göndererek gereğinin yapılmasını istemiştir. Emniyet Umum Müdürlüğü ve Merkez Komutanlığı da vaziyetten haberdar edilmiştir.

            Fakat Mevlevi Şeyhi İbrahim Hakkı Kemahi Hazretleri, Ebedi Sürgün-Nefyi Müebbet cezasının dahi bir mekana bağlamaya yetmediği cevval ve cerbezeli bir insandı. Ahali içinde her kesimden sevenleri ve bağlıları çoktu. Onun hürriyeti için Sadarete ilk fırsatta dilekçe-arzuhal sundular. Avamdan ve eşraftan onu samimiyetle takdir edip seven kitleler vardı.

            İbrahim Hakkı Kemahi’yi Nefyi Müebbed’den kurtarmak için başta Ulema, tüccardan hatırlı zevat, Nakşi ve Kadiri şeyhlerinin Sadarete ısrarları devamlıydı.

            “Cezbe hali yerini tebliğde itidale bırakmıştır!”

            “Artık Meşrutiyet aleyhine konuşmamaktadır!”

            “Nefyi Müebbed Ona ders-i İbret olmuştur!”

            Bir emirnameyle affedildi. Fakat can çıkar huy çıkmaz: cezasının affından sonra dahi heyecanından hiçbir şey kaybetmeden yeniden konuşarak ve yazarak geniş bir alanı etkilemeyi sürdürdü. Hatta tekrar Sultan Reşat’a izafeten bir eser daha yazdı: “Tuhfetul Reşat fi Fezailil Cihat”

            Cihad-ı Mukaddes-Seferberlik çağrısına katıldı. 1915 yılının Ocak ayında İngilizlerin yığınak yaptığı Gazze bölgesine doğru, İbrahim Hakkının topladığı, çoğu Mevlevi gönüllülerden oluşan bir askeri birliğin başında, önde yükseltilen Sancağ-ı Resul ile birlikte yola çıktılar. Bu gönüllü askerler Erzincan halkı tarafından tekbir ve selamet dualarıyla uğurlandılar. Yürüyerek giden birlik ancak bir ayda Şubat 1915 ‘de Şam’a ulaşabildi. Şeyh İbrahim Hakkının gönüllülerin başında katıldığı Kanal Savaşında neler oldu? Kaybedilen Harp sonrası nasıl ve kaç kişiyle tekrar Erzincana dönebildiler? İzmirin işgaline karşı tavrı, Kuvayı Milliye’ye katkıları? Konularıyla ilgili net bilgi sahibi değiliz.

            Ancak İbrahim Hakkı Kemahi hazretleri altmış beş yaşında ve fakat ilk kaynak olarak alıp okuduğumuz üç eserde zikredilenlerin aksine tekke ve zaviyelerin kapatılmasından on bir ay önce, 14 Ekim 1924 tarihinde vefat etmiş ve Terzibaba kabristanına defnedilmiştir.

            Onu seven, öven ve yere göğe sığdıramayan mürit ve muhibbanının muhayyilesinde hakkında çıkarılan menkıbeler, söylentiler günümüze kadar halk arasında söylenegelmiştir. “Şeyh uçmaz mürit uçurur” vurgusunu gerçeğe hizmet adına bu satırlarda düzeltmek boynumuzun borcudur. Çoğu vefatından sonra anlatılan ve nesilden nesile nakledilen ve gerçekle örtüşmeyen menkıbeler olmasa da İbrahim Hakkı kemahi hazretleri hayatı ve eserleriyle büyük bir insandır. Tebliğcidir, Fikir adamı, ahlak adamı ve eylem adamıdır.

            “Şemsul İrşad li Sultan Reşat” ile “Tuhfetul Reşat fi Fezailil Cihat” Onun yazılı eserlerindendir. Meşrutiyeti ve idarecileri eleştirirken sözünü esirgememiş ve külfetine katlanmış. Halkı eğitmek için medrese ve Mevlevihane yaptırmış. Heyecanlı, cerbezeli ve sınır tanımayan mizacıyla etrafına toplayıp silahlandırdığı bir gönüllü ordusuyla Kanal Cephesinde Birinci Cihan savaşına katılmış. Türkçe, Farsça ve Arapça eserler yazmış.   

             Merhum mücahit-ilim adamı ve Mevlevi Şeyhi İbrahim Hakkı Kemahi Hazretlerinin iç dünyasına da tercüman olan “Sakiname-i Hakkı Divanı”ndan, sayın Prof. Ali Birinci’nin “Tarihin Gölgesinde” adlı eserine aldığı şiirini birlikte okuyalı.

 

            Sakiya sun şevk ile peymaneler gelsin bize.

            Bade-i aşk nuş eden mestaneler gelsin bize

           

            Boynuna seng-i melametler hamayıl eyleyip

            Kuşe kuşe çağrışan divaneler gelsin bize.

 

            Varlığın yokluğa verip kendisin mahveyleyen

            Meskeni uşşak olan viraneler gelsin bize.

 

            Aşıkım maşuk dilinden âleme saldım sala,

            Can-u başın terk eden merdaneler gelsin bize.

 

            Hakkıya Hakka buyurmuş pirimiz Molla-yı Rum,

            Cah-u cennet bilmeyen atşaneler gelsin bize.

 Not:

Askerlik görevimi 1982-1983 yıllarında Erzincan Askeri Hastanede tamamladım. Ordu caddesindeki muayenehanemde farklı kesimden Erzincanlılarla tanıştım. Mehmet Buyruk, H. İbrahim Özdemir, Naci Terzi, Tevhit Karakaya, Hilmi Boyacıoğlu, İlhami Sonat ve Arif Sağır gibi hala görüştüğümüz yerel basından, eşraftan ve avamdan dost ve arkadaşlarım oldu. Onlardan İbrahim Hakkı Kemahi ile ilgili menkıbeler dinledim. Göz yaşlarıyla anlatılanlar, Ondan bahsederken kendinden geçenler, Onu rüyasında görenler ve bu ilim adamı Mevlevi Şeyhinin manevi tasarrufunun hala devam ettiğine inananlar az değildi.

            Yazar Tahir Erdoğan şahin’in 1987’de yayınladığı “Erzincan Tarihi”,

            Vehbi Can Aşkun’un 1956’da yayınlanan “Terzibaba ve Erzincan Şairleri” ve

            H.H. Ceylan’ın 1991 baskılı, iki cillik “Cumhuriyet Dönemi Din ve Devlet İlişkileri” ‘ni yazılı kaynak olarak alıp, “İskilipli Atıf Hoca” çalışmasında Erzincanlı İbrahim Hakkı Kemahi hazretlerini de gündeme taşımıştım. Ancak kitap yayınlandıktan sonra Ankarada Türk Tarih Kurumu Başkanı sayın Prof. Ali Birinci Beyefendiyle görüşmemizde, yıllardır konuşulan ve yazılan bir kronik yanlışın düzeltilmesi, hakikate hizmet için yola çıkanların boynuna borç olmuştur.

Sayın Ali Birinci Hoca’ya yürekten teşekkürlerimi sunarım.      

                                                                                                                                 M. S.

 

 

Ankara Yardımeli Derneği
/AnkaraYardimeli
@AnkaraYardimeli
0312 309 10 06
Yazılım ve Tasarım: Tekin Medya