GÖNÜLLÜ OLMAK İSTER MİSİNİZ

KÜLTÜR KERVANI veya TAMBURAM REBAB OLDU

KÜLTÜR KERVANI veya TAMBURAM REBAB OLDU
1 Ocak 2014
"Kültür Kervanı"

KÜLTÜR KERVANI

veya

TAMBURAM REBAB OLDU

 

Daha yola koyulmadan, adı konulan “Ankara’dan Siirt’e Kültür Kervanı” için Şükrü Can “Aktif İnsanlar Kervanı” demeye başladı. Mayısın ilk haftası ve henüz sıcaklar bastırmadan hafif ilkbahar yağmurları altında bölgeye gitmek doğrusu aktif insanlara has ve akıllıca bir girişimdi.

Türkiye Yazarlar Birliğinin merkez Ankara’dan başka İstanbul ve Konya şubelerinde geçmiş yıllar içinde düzenlenen seri Kültürel etkinliklerden ancak bir kısmına katılma imkânı olabiliyordu. Katılamadıklarımızı da ulusal basından okuyor ve arkadaşlarımızın gayretlerini kıvançla takip ediyorduk. Koşuşturmaların çoğu da toplumsal hayatımıza kalıcı etkiler bırakan ve genç yeteneklerin dil ve edebiyatımıza kazandırılmasıyla sürüp gidiyordu.

Ankara’da başlayan Yazar Okulları, Mesnevi ve Safahat okumaları, yaşayan ve aramızdan ayrılan şair, yazar, düşünür ve Allah dostlarını anma toplantıları diğer şubelerimizde de suya atılan taşın düzgün dalgaları gibi genişleyerek yayılıyor ve gençlerin zihninde yeni ilhamlar doğuruyordu.  Temel Kültürümüzün emrine rağmen okuma ve yazma alışkanlığı olamayan nesillerimiz için kitlesel uyuşturucu haline gelen futbol, yavan dizi filmleri ısrarla takip ve cep telefonu, facebuk ve twıtter mesajları dışında kalemi eline almayan ve kitabın yüzüne bakmayan önce öğretmenler sonra da öğrencilerimizi kitapla tanıştırmalı ve sevdirmeliydik.

Anadolu aydınların mezarlığıdır derler. Oysa vakıf ve dernekleşme yok ise büyük şehirlerin Anadolu’dan farkı yoktur.

 

EVVEL RAFİK-BADE TARİK

 

Önce seçkin yol arkadaşlarım, sonra da ne kadar uzun ve riskli olursa olsun gaza basıyoruz: Yallah Tazyik!

Türkiye Yazarlar Birliği başkent’te ve Kızılayın göbeğinde önemli bir tarihi misyon-görev üstlenmiş. Buluşma yeri haline gelen TYB, etkinliklere katılan gençlerin tanıştığı, yani dostlukların kurulduğu bir kültür merkezi oluyor.

Uluslar arası etkinlikler yorgunluğu öze alan, zaman ayıran ve yararına yürekten inanan sabırlı, azimli ve hizmet ehli dostlarla birlikte hayata geçebiliyordu.

Bağdat’ta bir üniversite anfisinde icra edilen “Mihrican el Merbit Leyel-iş-Şi’r-Şiir geceleri” için özel araçlarımızla sınır kapılarındaki sıkıntıları çekerek, günler-geceler süren riskli-tehlikeli yolculuklardan sonra binbir zahmetle Türkiyeyi temsilen etkinliklere katılıyorduk. Fakat murat hasıl olduktan sonra bizden mutlusu olmuyordu. Yorgunluğumuzu unutuyor ve Elhamdulillah diyerek Allaha şükrediyorduk.

Yaz sıcaklarının bastırıp, insanların yaylalara çekildiği ya da sahillere döküldüğü günlerde biz “Geçidi Bekleyen Şehir Erzurum’a” yola çıkıyorduk. Geçtiğimiz veya gecelemek zorunda kaldığımız şehirlerde edebi sohbetler ve Radyo – televizyon programlarına katılıyorduk.

Bir safarinde Ardahan Valisi dostumuzu ziyaret ettikten sonra  Ahıska üzerinden Gürcistanın başkenti Tiflise doğru gaza basıyor, çift mihraplı Cuma mescidinde vakit namazı kılıyor ve Bediuzzaman’ın şehri seyrettiği Nurlu tepe-Funiklor’dan Tiflisi temaşa ediyoruz.

Başka bir yaz İskenderun Belediye Kültür Merkezinde Reyhanlılı düşünür Cemil Meriç’i anma toplantısından sonra Suriye’ye geçiyor, Halep Şam ve Busra’yı yeniden keşfediyorduk.

Ancak “ Ankara’dan Siirt’e Kültür Kervanı” mevsim ve olaylaın çizdiği sosyal profil içinde mükemmel bir program olacaktı.

Kızılay’dan kalkan Kervana biz Konya yolu üzerinde eski Trafik Hastanesinin önündeki duraktan katılıyoruz.

Dostlara hediye edeceğimiz yeni baskı kitaplar ve güney illerimize can havliyle gelen Suriyeli sığınmacı kardeşlerimiz için koliler dolusu ilaç ve kılık-kıyafetleri  bağaja yerleştiriyoruz.

Geceli-gündüzlü on gün sürecek olan ve her şehrin üniversitelerinde yapılacak etkinliklerle Rektör, vali, üniversite öğrencileri ve yerel yönetim birimleriyle diyalogun herhalde zor taraflarını da görecektik.

Salih Şengün ve Ahmet Fidanın sefer dualarıyla uzun bir yolculuğa Vira Bismillah diyoruz.

Ol deyince olduranın,

Yeri Göğü kaldıranın,

Donatarak dolduranın

Doksan dokuz adı ile...

Gölbaşı ve Şerefli Koçhisar da geride bırakarak yeşeren iç Anadolu bozkırlarına doğru açılıyoruz. Sağımızda Tuz Gölü, solumuzda uzanan yeşil yamaçlarda tabiatın uyanışına şahit oluyoruz.

Aksaray ilk durağımız.

Rektör Mustafa Acar bey, veciz konuşmasında Aksaray Üniversitesini kuruluş sürecinin devamı içinde eğitim metodunun çağı sürükleyen heyecanını yaşayarak anlatıyordu.

Şairlerimiz şiirlerini okuyorlar, öğrenciler alkışlıyor.

D.Mehmet Doğan kendi elleriyle çektiği fotoğrafları öğrencilerle paylaşarak “Uzaklardaki Yakın KAŞGAR’ı” anlatıyor.

“...Uygur Ülkesi Şarki Türkistan, Kaşgarlı Mahmut-Divan-ı Lügat-üt-Türk, Ali Emiri ve Kütüphanesi, Tamakhane, Opal, Nevruz Bulak, Hay hay Tirek, Yusuf Has Hacip-Kutadgubilik, Abdulkerim Satuk Buğra Han ve Karahanlıların İslamla şerefyab oluşu, Hacer-i Semavi, Dungan Mescitleri ve Kaşgarda Cuma namazı kıldığımız İdgah Camii...” Biz dinlemeye, Doğan anlatmaya doyamadı.

Prof Mustafa Acar’la diğer öğretim üyelerine kitaplarımızdan armağan edip vedalaşıyoruz.

Otobüste çay ikramlarını Tokatlı Murat yapıyor. Dağıtılan Beypazarı sarması kapışılıyor. Herkes yol arkadaşlarına ikramda bulunuyor. Uzun yol hepimizi ev sahibi konumuna taşıyor. İhtiyaç molası Toroslara sıkışan Pozantı ile Çukurova düzlüğündeki Mıstık tesisleri oluyor.

Antakya merkezinde bulunan Üniversitenin Misafirhanesinde geceliyoruz. Sabah ezanında bir gurup Türkiye siyasi sınırları içindeki ilk mescit olan sahabeden Ubeyd İbni Cerrahın emaneti Habibi Neccar’da ziyarete gidiyorlar.

 

CENNET GİBİ YURT’TA GÜL DEVRİ

 

Akif izimizi takip ediyor. Antakya için hani ”Gördüm de hazanında bu Cennet gibi yurdu,” demişti. Şimdi biz o yurdun GülDevrini” idrak ediyorduk.

Hatay ikliminin kültür havarisi Mehmet Tekin beyefendiden bayrağı devralan, Cemil Meriç Enstitüsü başkanı Doç. Dr. Eyup Coşkun, usta bir organizatör olduğunu kanıtladı. Ona TYB adına müteşekkiriz.    

Antakya M.K Üniversitesi Tayfur Sökmen kampusunun Konferans salonunda şiir şöleni, resim sergisi, okur-yazar buluşmaları ve imza günü tasarlandığı gibi gerçekleşti. Bir Endülüs Uzmanı olan Rektör ............’Beyefendinin dinleyiciler için ufuk açan açış konuşmasından sonra, görüntü eşliğinde Türkiyenin Kültür elçisi D. Mehmet Doğan beyle birlikte “Sekiz Asırlık Yurt ENDÜLÜS” üzerine ibretengiz bir sunum yapıldı. İla-yı Keliatullah maksadıyla çıkılıp, gözyaşıyla dönüldüğü Endülüsten Türkiye’nin ve tüm İslam âleminin alacağı dersler var. Diğer bir ifadeyle Gaza ruhuyla mazlumlara yardıma gidilen Endülüsten, kurulan üniversiteler-medreselerle sekiz asır sosyal ve kültürel hayatı aydınlatan İbni Rüşt, İbni Hazm, İbni Arabi, Kurtubi, İbni Haldun, Dr Muhammed Gafiki ve Ebu Hayan gibi çağı aydınlatan ilim adamları yetiştirip, kaynak eserler veren bir medeniyetin hazin sonu konuşuldu.

Bugün işgal altında ve sıcak savaşların sürdüğü İslam coğrafyası ve emperyalist istihbaratların cirit attığı, çalkantılar içindeki ülkemiz adına nasıl dersler çıkarıp tedbirler alacağımız analitik şekilde anlatıldı. Endülüste adaletle yönetilen yükseliş dönemindeki mültikültürel toplum düzeni, kabile taasubu ve ulusalcılık fitnesi, rehavet, zevk-i sefa ve Hubbu-d Dünya belasıyla nasıl bozguna uğradığı örneklerle verildi. Dünya muhabbetinin bireysel ve toplumsal hayatımızda her kusurun başı olduğu vurgulandı. Hubb-u Cah, konfor ve kavmiyetçilik Endülüs İslam medeniyetinin sonu oldu.

Şair Mehmet Atilla Maraş, Kırıkhan Naim Atakaş Lisesinde Hataylı gençlere “Cemil Meriç’i” anlattı.

Rektör bey ve Doç. Eyup Coşkun misafirlere veda yemeği ikram ediyor ve vedalaşıyoruz.

 

BİR GÖRÜNTÜ BİN SÖZE BEDEL!

 

Doğrusu güzel bir Arap atasözü: Leysel Haber kel ayn. Mealen bir görüntü bin söze bedeldir. Aynı gün görmek, baharı ve nisan yağmurlarını paylaşmak üzere direksiyonu güney-doğu Anadolu cihetine kırıyoruz.

Kırıkhanın Hassa çıkışında, Sultanul Arifin Bayezit Bestamiyi  Alaybeyi Karyesi kurbunda-yakınında, Darbısak –Trapeziyus kalesinin zirvelerinde ziyaret ediyoruz. Aktepede Suriyeli sığınmacılar için getirdiğimiz giyecek kolilerini ve ilaçları sahra hastanesine ulaştırılmak üzere Yunus Markette yolumuzu gözleyen Eğribucaklı Mullaoğluna teslim ediyoruz.

Ulu-orta Necip Fazıl fıkralarıyla ona rahmetler göndererek gece karanlığında Gazianteb’e giriyoruz. Sağolsunlar üniversitenin çamlar arasındaki misafirhanesinde geceledik.

Ancak ertesi gün, herhalde yanlış zamanlama kurbanı olduk. TYB Gaziantep şubesinin becerisi ile tütün değil Kültür tiryakisi (!) Rektör beyin yakın alakaları gözlerimizi yaşarttı. Misafirleri dolayısıyla gerçi salona teşrif edemedi, fakat “dumanı bile rahmet olan” sigara muhabbeti harikaydı. Sağolsun ikram çayları da tavşan kanıydı.

Hassasiyetiyle Bahçede dolaşmayı tercih eden –adam gibi adam-Erbay Kücet kardeşimizi kutladık.

Tek tesellimiz salonda D. Mehmet Doğan kardeşimizin özenle sunduğu “Uzaktaki yakın Kaşgar” ve İdgah camii hatıralarının görüntü eşliğinde takdimi oldu.

 

URFA BİR BAĞ İÇİNDE

 

Urfada müstesna bir ruhaniyet vardı.

Harran Üniversitesinin Fen-Edebiyat Fakültesi büyük anfisinde şiir seansı, okur-yazar buluşmaları ve imza günü kayda değer etkinliklerdendi.

Urfa Kültür ikliminin yetiştirdiği merhum Kemal Edip Kürkçüoğlunu şiirlerinden örnekler de sunarak rahmetle anıyoruz.

Yakın ilgileri ve şehre verdiği hizmetleriyle halkın sevgi ve saygısını kazanan Kültür adamı Şanlı Urfa Valisi Celaleddin beyle bizler de iftihar ediyoruz.

Halilurrahman Camii,Balıklı göl ve Rızvaniye, İbrahim peygamberin doğduğu mağara, Selahaddin Eyyubi Camii, Eğitim kurumlarından Nakibzade medresesi, Vefatından üç ay sonra ihtilal hükümeti tarafından mezarından çıkarılıp bir meçhule taşınan Bediuzzamanın merkad-i mübareği sevenleri tarafından dolup-taşıyor.

Yem attığımız Balıklı Göl, kanallarla uzayıp giden iki ayrı kompartımandan oluşuyormuş meğer. Biri Halil-ür Rahman gölü, yani Nemrut tarafından İbrahim peygamberin içine atıldığı ateşin serin ve selamet olduğu yer, diğeri de Aynzeliha Gölü. Ortasında fıskıyelerin coştuğu ve içinde balıkların oynaştığı daha küçük bir göl. Menkıbeye göre Nemrutun kızı Zeliha da Hz. İbrahime iman ettiği için İbrahim gibi mancınıkla ateşe atılır. Fakat yanmadığı gibi düştüğü yer göle ve puınara dönüşür.

Çüt-çift mağara önünden geçerek üzerine çıktığımız antik Urfa kalesinden kadim ve modern Urfa’nın seyrine doyamıyoruz.   

  

 MÜZE ŞEHİR MARDİN

 

Kültür Kervanının beşinci gününde bizlere Mardin Artuklu Üniversitesi bize konferans salonlarını açıyor. Klasik hazırlığımız olan şiir şöleni, okur-yazar buluşmaları, fotoğraf sergisi ve peşinden Akifin yüreğinden dökülen övgüyle Kudüs fatihi ve Şarkın en Sevgili Sultanı Selahaddin Eyyubi hazretlerini gençlere yeniden hatırlatıyoruz. İslam Birliğinin eşsiz önderi Sultan Selahaddin hele Kudüs günümü,zde işgal altında olduğu sürece, daima yüreğimizde yaşamalı.

Sokakları, camileri, Konakları, Abbaraları ve zarif taş oymalarıyla Mardin tam bir açık hava müzesidir. Zaman tünelinin içine gömülü şehir hem Süryanilerden kalan anıtsal eserler, manastırlar, hem de Asr-ı saadetten hatıralar ve sahabeleri misafir ediyor. Artuk oğulları, Akkoyunlular, Selçuklular ve Osmanlılardan kalan ve iyi korunan eserlerle tezyin edilmiş. Yukardan baktığımızda ufkun sonuna kadar uzanan Mezopotamya ovası ayaklarımız altında.

Kasımiye Medresesinde görenleri hayran bırakan, mermer-taş işçiliğiyle suyun raksı Elhamra ve Tac Mahali de imrendirecek hatta kıskandıracak kadar muhteşem.

Abdulah bin Enes Cüheyri yani Resulullahın ulağı-habercisi-postacısı olan sahabenin adına inşa edilen cami içindeki türbesi, duvarda Hamidiye alay sancağının asılı olduğu Hamidiye camii ve Deyruzzaferan manastırıyla çok dinli-çok dilli ve çok hukuklu mültikültürel genetik zenginliğiyle Mardin bir masal dünyası kahramanıdır. Mardin, esnaftan tanıştığımız, Tarihin asrımıza armağanı olan Türk, Arap, Kürt, Süryani ve Ermenilerle uyum içinde bir Genetik zenginliğin kıpır kıpır canlı-yaşayan Rolmodel oluyor.  

Mardinde final etkinlik olarak TRT İstanbul Radyosu Tasavvuf Musikisi Topluluğu konseriyle taçlanıyor.

Şair “Yollar gide gide biter” demiş. Zengin ruhaniyetiyle Tillo Misafirhanesinde geceliyoruz. Sabah namazından sonra hızla ağaran havaya, sulu-sepken bahar yağmurları eşliğinde Siirt bizi karşılıyor. Allah dostlarından, âlim Muhammed Fakirullah ve Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerini ziyaretle Fatihalar ikram ettikten sonra Veysel Karani beldesine iniyoruz.

Bugün mübarek üç ayların ilk günü yani Recebin biri. Hem de Anneler günü. Başbakan yardımcısı Bülent Arınç bey, hanım milletvekilleriyle birlikte salona giriyor.

Bülend bey Annelerin aziz varlıklar olduğunu örneklerle vurguladı.

İki etkinlik üst-üste çakışınca mola mahallimiz bir dönemin başkenti Bitlis oluyor.

 

DİYARBEKİR TU KUDEREYE?,

 

Nerdesin Diyarbakır veya Ver elini Amid!

Gece Bekr bin Vailin memleketi Diyarbakır oluyor.

Bütün tarihi ve manevi zenginlik sur içindeki Hz. Süleyman Camii ve alt galeride Haşri bekleyen sahabeler ziyaretçilerini gözlüyor.

Cahit Sıtkı Tarancı Kültür Merkezinde okur-yazar buluşması, misafir ve mahalli şairlerin şiir şöleni, fotograf sergisi ve “Sezai Karakoçla 80. yıl”paneli Diyarbakırlılara sunuluyor.

Hayat Derneğinde “Ortadoğu Barışının Mimarı Selahaddin Eyyubi’yi” anlatıyoruz. Dernek mensupları o gece topluca salona Tasavvuf Müziğini dinlemeye geliyorlar.  

İkinci gün yine Diyarbakırda yerel Feza Tv.’de Abdulvahap Akbaş, Mehmet Adil Soran’la birlikte milli Birliğimiz, kardeşliğimiz ve ittihad-ı İslam üzerine dünü ve bugünüyle bir program gerçekleştiriyoruz. Uzaklardan gelen telefonlarla-hem de ülke dışından- yayının takip edildiğine memnuniyetle şahit oluyoruz.

Maraştan önceki son menzilimiz Adıyaman oluyor.

Görüştüğümüz Adıyaman Valisi ve Belediye Başkanı halkla ve yerel kültürel aktivitelerle bütünleşmeyi başaran mülki ve yerel yönetim ünitelerinin mükemmel örnekleriydi. Vali bey “Sekiz asırlık Endülüs” tecrübesinden alacağımız derslerin analitik profilini katkılarıyla takip etti. Daha önce Endülüsü gezen ve gördüklerini isabetle okuyan Belediye başkanının bilimsel katkıları bizleri de ziyadesiyle mutlu etti.

Belediye Başkanı 25 yazar-şair ve gazetecilerle birlikte bize Adıyamanı adım adım gezdiriyor.

Şehirde etkinlikler sonlanırken Kahta istikametinde medfun sahabeden Sorahbil bin Muattal hazretlerini ziyarete gidiyoruz.

Ongün süren ve binlerce kilometreye baliğ olan geceli- gündüzlü “Ankara’dan Siirt’e Kültür Kervan” etkinlikleriyle yorgunluklarıyla, fazlasıyla eksiğiyle TYB yönetiminin başarısıdır.

Programı, zamanlaması ve ayrıntılarıyla yöneten arkadaşlarımı yürekten kutluyorum. Bir sonraki Kültür Kervanında buluşmak umuduyla cümle yürekli dostlara selam olsun!

Ankara Yardımeli Derneği
/AnkaraYardimeli
@AnkaraYardimeli
0312 309 10 06
Yazılım ve Tasarım: Tekin Medya