GÖNÜLLÜ OLMAK İSTER MİSİNİZ

SELAHADDİN EYYUBİ

SELAHADDİN EYYUBİ
1 Ocak 2014
SELAHADDİN EYYUBİ

SELAHADDİN EYYUBİ

İslamın Kıbleteyni Kudüs ve Filistin işgal ve esaret altındayken, çevresi İsra suresindeki ayet-i kerimeyle mübarek kılınan ve Hz. Ömerin emaneti olan Mescid-i Aksayı bir asırlık esaretten kurtaran Selahaddin Eyyubiyi bütün Müslüman aydınların yakından tanımasını sağlamak ve özellikle atılımcı Müslüman gençliğin hafızasında daima diri tutmak zorundayız.
    

Ulus devlet ve ulusçuluk toxikasyonuyla Türkiyede Milli Eğitim bir devlet projesi olarak  KILIÇARSLAN, NUREDDİN MAHMUT ZENGİ,  ve Dünya İslam Birliğiyle Ortadoğu Barışının Mimarı SELAHADDİN YUSUF EYYUBİYİ bizden esirgedi. Gençliğimize tanıtmadı ve öğretmedi.
    

Fakat ölümsüz eser Safahat ve İstiklal marşı şairimiz Mehmet Akif ise Selahaddini ısrarla gündemde tuttu. Selahaddine toz kondurmadı. Onu yere-göğe sığdırmadı.                                                        

Bir Haçlı Seferi olan Çanakkale Savaşında üstün silah gücü ve kalabalık ordularla üzerimize gelen Avrupalı vandalları-Hunharları canları pahasına durduran isimsiz kahraman Mehmetçiklerden bahsederken:
    
    "Sen ki, son Ehli salibin kırarak savletini,
    Şarkın en sevgili sultanı SELAHADDİN'i
   KILIÇARSLAN gibi iclaline ettin hayran."

    Mısralarıyla Sultan Selahaddin'i Kılıçarslanla birlikte destanlaştırıyordu.
                                         

Cumhuriyet Tarihinin ilk askeri darbesi olan "Meclisin Feshi" ile İstanbula dönen, Sebilurreşat kapandığı için işsiz, evsiz ve hafiye-polis takibi altında bunalan Akif, zorunlu sürgünle Mısıra giderken, soranlara:
  

 "Asude bir ortamda Selahaddin Eyyubi'yi anlatan manzum bir piyes yazmak üzere Hilvan yolculuğuna çıkacağını" söylüyordu.

SELAHADDİN SENDROMU ve HITTİN KORKUSU

Haçlı Seferlerinin şefi Vatikanda ve Siyonistlerde Halkı Müslüman olan devletler arasındaki her anlaşma ve yakınlaşmada bir Hıttin Korkusu gündeme oturmuştur. Bağdat Pakti, El İttihadul Cumhuriyetul Arabiyye ve son D-8'ler girişimi  Selahaddin Sendromu ve Hıttin korkusunu gündeme taşıdı. Bu korku Mossad-CIA işbirliğiyle D-Sekizlere imza atan bütün liderler ya katledildi, ülkesinden sürgün edildi ya da Erbakan gibi bir Başbakan siyaseten infaz edildi.
           

O halde emperyalistlerin yüreğini ağzına getiren bu SELAHADDİN kimdi ve Hıttin neydi?
   

Selahaddin Yusuf'u araştırmaya kalkanlar için Ansiklopedik bilgiler, internet siteleri ve Google yüklenen bilgiler bir parmak baldan ibaret kalıyor. Orijinal kaynaklarda, Onun yanıbaşında savaşlara katılan ve günlüğünü tutan İbnül Esir ile Tarih sosyoloğu Endülüslü İbni Haldun, Urfalı Mateos ve Süryani tarihçi Ebul Ferec ve onu asli kaynaklardan süzüp çıkaran prof Ramazan Şeşen sayesinda evrensel kahrama Selahaddinle yüzyüze gelebiliyoruz. Onunla dokuz asırlık hasretle kucaklaşıyor ve sohbete koyuluyoruz.

    Selahaddin İslam Tarihinde yaşamış, canlı-nesnel bir örnek.

    Selahaddin gendi gününün şartları içinde Müslümanların onurunu  kurtardıysa, biz de ondan alacağımız ibretle torunlarımızı daha şerefli bir istikbale taşıyabiliriz.  

    Milletin ve Ümmetin izzeti, iffeti, hayatı ve İslamın bekası için ne yapmalıyız ve nasıl yapmalıyız?

    Dünya İslam Birliği ve Ortadoğu Barışının mimarı SELAHADDİN EYYUBİ, büyük idealler ve soylu endişelerle gönlümüzü ve gündemimizi dolduruyor.

    1138-Tikrit, dünyaya geldiği ve 1193-Şam vefat ettiği şehirler ilk ziyaretgahlarımız oluyor.

Halep, Musul, Bekaa vadisindeki Baalbek, Harran, Kahire, İskenderiye, Bereketli Hilalin Darbısak, Bakras ve Harim kalelerine tarih tüneline girerek özel seyahatler düzenliyoruz.

    Kudüste bugün gördüğümüz ağlama duvarı en son Selahaddinin elinden geçmiş. Muarratul Nu'manda adil Halife Ömer bin Abdulaziz'in ve batı Şeriada ve Bahri Meyyit-Ölü Deniz üzerinde Hz. Musa'nın mezarlarını bulup tamir ve ihya etmiş. Busra antik şehrinde Resulullahın oniki yaşında amcası Ebu Talibin ticaret kervanıyla gelip konakladığı mekanı, Rahip Buhayra Manastırının karşısında küçük bir mescit-medrese ve Kadem Taşı ile belirlediği hatıraları ziyaret ediyoruz. Sonra yine Onun izini sürerek Urfaya gidiyoruz. Şarkın Tıp merkezi Harranda altı ay kalıp yakalandığı Malarya tedavisi görmüş ve Harrani Hazretlerinin huzurunda sohbetlere katılmış.   

    Selahaddini asıl İbnül Esir ve Endülüslü Tarih sosyoloğu İbni Haldundan dinliyor, hakkında yapılan doktora ve mastır tezlerini tetkik ediyoruz.

    SELAHADDİN, harikulade bir karekter ve ahlak adamı, bir akademisyen, bir komutan, örnek bir devlet adamı ve izinden gidilecek bir İslam önderi.

    Selahaddin Yusuf'un dünyadına özenle giriyoruz, genç kuşaklar ve bütün dünya Müslümanları Onu daha yakından tanımalı.

    30 Ekim 1918- Mondros Mütarekesiyle Osmanlı Mağlup olmuş. Yani Devlet ve Millet zevale uğramış.

    İngiliz komutan General Allenby, Kanal muharebesinden sonra Kudüs üzerinden Nehril Ürdün'ü aşarak Şam'a gelmiş ve dokuz asırlık Haçlı kiniyle mağrurane tekmelemiş Sultan Selahaddin'in mezarını ve kibirle bağırmış:" Haçlı Seferleri Şimdi bitti, kalk Selahaddin biz geri döndük!" Dokuz asırlık kinle Selahaddinin mezarı tekmeleniyor, bu unutulmamalıdır.

HAÇLILARIN İŞGAL PROJESİ

Binyıl önce Avrupadan üzerimize doğru Tapınak ve Hospitaliyer şovelye sürüleriyle Kolonyal Kültürün gereği soygun ve talan için gelen Haçlılar, bugün modern savaş donanımları ve konvansiyonel silahlarla parçaladıkları İslam ülkelerindeki petrol ve doğal gaz rezervlerine el koydular.              

Ortadoğunun terörist devleti İsrail ve tetikçisi Amerika ile dost ve müttefik olunamayacağını bilenler için bu projenin neyi amaçladığını anlamak zor değil.
                                        

Bölgemizde muharref Tevrata dayanan Arz-ı Mev'ud-Vaad edilen Ülke ütopyası yani Büyük israil Projesi bütün kaynaklarıyla deşifre edilmiştir. Bu projenin hedefi insan hakları, demokrasi ve özgürlük kavramlarıyla havayı bulandırıp Müslümanların yeniden uyanması ve canlanmasını sağlayan damarlarını "olmayan nükleer tehlike ve terörle mücadele" bahanesiyle kesip Uluslararası Siyonizme dünya hakimiyetinin yolunu açmaktır.
                                                  

Haçlı tuzağıyla sinirleri alınan Müslüman aydınlar "ılımlı"bakış açısıyla küresel emperyalizmle olan uyuşmazlığını rafa kaldırdı. Entellektüel gevezeliklerden başka bir şey üretmeyen ve bize ait olayan Diyalog ve Medeniyyetler Buluşması toplantılarıyla aydınlarımız kumda oynamaya başladılar.      
                                               

Ancak İslam ülkelerinin karıştırılması ve işgalleriyle başlayan yeni Haçlı Seferleri de önderimiz ve ceddimiz Ortadoğu Barışının mimarı olan Selahaddin Eyyubi örneğini bize gösterdiği gibi, Müslüman aydınların hazırladığı yeni yol haritası ve gücünü SELAHADDİN'den alan atılımcı İslam düşüncesi karşısında mağlup olacak ve atlantiğin karşı yakasına ricat zorunda kalacaktır.
                                        

Dayatılan sisteme hakim olan uluslararası aktörlerin oyununu bozmak her Müslüman aydının asli görevidir ve boynunun borcudur. Başarımız ümmetin ortak atası ve önderi Sultan SELAHADDİN'i yakından tanımakla mümkün olacaktır.
                            

Şarkın en sevgili Sultanı SELAHADDİN EYYUBİ, Raşit halifelerin devamı olan İslam Tarihinin yıldızlarından biri ve Fatih Sultan Mehmedin ilk parıltısıdır. Tek hasretimiz, SELAHADDİN gibi Devlet adamlarını gençlerimizin yakından tanıyıp örnek almalarıdır. Şüphesiz SELAHADDİN'in izini takip eden atılımcı Müslüman gençler hayata hakim olacaktır.

HAÇLI SEFERLERİ

Sultan Selahaddini tanımanın yolu tam iki asır Müslümanlar üzerine sürdürülen Haçlı seferlerinin maksat ve mahiyetini bilmekle mümkün olur.
               

Kudüs ve çevresini zaptetmek, Hz. İsa efendimizin mezarının kurtarmak mazereti, asıl sebep Avrupada daima var olan Müstemleke-Sömürge-Soygun ve talan Kültürünün kılıfıdır. 1071 Malazgirt zaferiyle Küçük Asyaya hızla yayılan İslam eğemenliğini ve onu yayan Müslüman Türkleri Anadoludan ve tüm Ortadoğudan sürüp çıkarmak istediler. Çünkü Suriye ve Filistin de selçuklu hakimiyetine girmişti. Muhammed Alpaslanın görevlendirmesiyle, amcazadesi Kutalmışoğlu Süleyman tarafından Bizansın burnunun dibinde İznik başkentli bir Müslüman devlet kuruldu. 
               

Malazgirtte tarihinin En büyük mağlubiyetini yaşayan ve eğemenlik alanı daralan ve İznik Başkentli Müslümanlardan oluşan genç ve dinamik Anadolu Sewlçukluları tarafından kuşatılmakta olduğunu görennBizans, Vatikanda oturan en büyük dini otorite olan Papa'dan yardım istedi. Papa bu talebi fırsat bildi. Papa Urbanus ve Piyer Lermit tüm Avrupayı dolaşarak ateşli konuşmalarla Müslümanlar üzerine toplu seferberliği başlattılar. Çünkü Papa Müslümanlardan başka Doğu Hırıstıyanlığını temsil eden bütün Ortodoksları da eğemenliği altına almak istiyordu.
               

Fransada bağnaz Piskopos, rahip ve keşişlerin kurduğu Kluni (Kukulux klan) tarikatı cahil halkı savaşa kışkırttı. Bu tarikatler eliyle birer ölüm aletine dönüşen Templiyet ve Hospitaliyer şövalye birlikleri kuruldu. Vatikana bağlı korsan tarikatlerden Malta ve Sen Jan şövalyeleri görevli olarak üzerimize gönderildi. Şövalyelerin tek varlık sebebi Müslüman öldürmekti. Avrupalılar nüfus bakımından Müslümanlardan daha kalabalıktı, fakirdi ve cahildi. Dillere destan İpek ve Baharat yollarını kontrol altına almak isteyen Kral, Senyor ve Şövalyeler kısa zamanda ve kolayca zengin olmak istediler. batıda topraksız soylu ve şövalyeler yeni topraklara kavuşmak için hırsla silahlanıp Müslüman coğrafya üzerine saldırıya geçtiler. Vatikan Papalarının yönlendirmesi, teşviki ve kışkırtmasıyla 1096 da başlayan Haçlı yürüyüşü iki asır sürdü ve çok cana mal oldu.
               

Bizans, Latin, Süryani ve İslam kaynaklarına göre Haçlı seferlerindeki maksat siyasi ve ekonomiktir. Din savaşı motif olarak kullanılmıştır. Cahil Avrupa halkları papa ve piskoposlar tarafından tahrik ve teşvik edilerek heyecana getirilip yürüyüşe katılmıştır.
               

İlk Haçlı Seferi Avrupalılar için en başarılı sefer olmuştur. Antakya, Trablus, Urfa Kontluğu ve Kudüs Haçlı Krallığı kuruldu. Anadolu Selçuklu Devletinin ilk başkenti İznik işgal edildi. Konya ve Karaman yağmalandı. beklenmedik baskınla katliama uğrayan Müslümanlar, korku ve dehşete kapılarak mecburen dağlara çekilmişler.
               

Harp tarihinde eşine ender rastlanan müthiş kalabalık dağlar, taşlar, ovalar, yamaçlar ve geçtikleri bütün köy ve şehirleri yağmalayıp yakan Haçlı sürülerini durdurmak mümkün olmamıştır.
               

Haçlı Orduları misafir edildikleri İstanbul çarşılarını  yağmaladı ve düzensiz ve disiplinsiz haçlı çapulcular Bizans Kırallarını değiştirdiler.
               

Müslüma Anadolu şehirlerinin tahribi dışında Antakya ve Urfada ana-babaları katledilen Müslüman çocukları halkın gözleri önünde zıba çivilerle enikli kapılara çakıldılar. Halep varoşlarında tarlada çalışan silahsız onbin çiftçi ve zeytin işçilerinden Muarratul Numan Müslümanları ile Ortodoks hırıstıyanlar ve yahudiler kılıçtan geçirildi.
               

15 Temmuz 1099 günü, Kudüs, Fatımi vali İftiharuddevle'den yazılı anlaşmayla teslim alındığı halde şehirde tek Müslüman, Ortodoks ve Yahudi kalmayıncaya kadar sürek avı yaparcasına yetmiş bin insan katledildi.
               

Batı tarihçilerinin ifadesiyle Haçlı atlarının ayakları dize kadar kana bulanmıştı. mescid-i Aksa kiliseye çevrildi. Büyük camiler haçlı atlarına ahır ve samanlık olarak kullanıldı. Bütün Filistin sahilleri Antakyadan Gazzeye kadar işgal edildi. Batı Anadolu Bizansın payına düştü.
               

Ancak Müslümanlar kendilerini çabuk toparladılar. Kudüs işgalinden iki yıl sonra tedbir alan Kutalmışoğlu Süleymen'ın büyük oğlu Anadolu Selçuklu Sultanı KILIÇARSLAN tarafından , Anadoluya geçen Haçlı ordusu imha edildi. Avrupada bir korku dalgası yayılınca Şam ve Filistin üzerine yürümeye ilgi azaldı. Kılçarslanın varlığı caydırıcı oldu ve elli yıl haçlı seferlerinin duraklamasına sebep oldu. Oğlu Sultan Mesut aynı kararlılıkla Anadolu Müslümanlarını savunması gönüllü Haçlıların dahi cesaretlerini kırdı.
       

URFANIN KURTULUŞU

Urfa Haçlı kontluğu Müslümaların Hilafet merkezi olan Bağdat ile Filistin ve Anadolu Müslümanlarının arasında ciddi bir engel idi. Urfa, 24 Aralık 1144 tarihinde isfahan Başkentli Büyük Selçuklu Devletinin Musul Valisi Aksunguroğlu İmaduddin Zengi tarafından aylarca süren muhasaradan sonra kurtarıldı. 
         

İslam tarihinde Urfanın kurtuluşu en önemli olaylardan biridir. İmaduddin Zengi Halep ve Şam'ı da Börü hanedanının elinden alınca güçlendi ve Müslümanların güvenini kazandı.

EYYUBİLERİN TARİH SAHNESİNE ÇIKIŞI

Eyyubi Ailesini ilk defa tarih sahnesinde 1144 Urfa kuşatmasında Atabek İmaduddin Zengi'nin yanında görüyoruz.
       

Anonim Süryani Tarihinde tespit edildiği gibi, Urfayı kuşatan ve kurtaran ordunun içinde Şehrizor ve Erbil Emiri Zeyneddin Küçük, Siverek Hakimi Ebu İsa, Ergani Emiri Ebu Ali, Menbic Emiri Hasan bin Gümüştekin, Selçukluların eski Tikrit Valisi Şadi-i Kürdinin oğulları Esedüddin Şirkuh ve Necmeddin Eyyub, nihayet Halepten gelen Arap ve Kürt aşiretleri şehrin muhasarasını tamamladılar.
       

Urfa kurtuluşu sırasında Selahaddin henüz altı yaşındaydı. Babası diplomat olarak Baalbek Valisi amcası da Selçuklu komutanlarının önde gelenlerindeydi.
       

Urfanın kurtuluşu ile Avrupada İkinci Haçlı Seferi başlatıldı. Anadolu üzerinden Suriye ve Filistine akan yüzbinlik Haçlı orduları arka arkaya mağlubiyete uğramaya başladılar. Anadoluya giren Haçlılar, Konya Selçuklu Sultanı,Birinci Kılıçarslanın oğlu ve İkinci Kılıçarslanın babası Sultan Mesut tarafından imha edilerek Suriyeye inmeleri engelleniyordu. Şam' kadar ulaşan Şövalye birlikleri ise Nureddin Mahmut Zengi tarafından geri püskürtülüyordu. 1149 tarihinde İkinci Haçlı seferi sona erdi. Hatta Ortadoğuyu işgal eden Haçlılar için sonun başlangıcı oldu. Toparlanan Müslümanlar kendi içinden-evlatları arasından yüksek vasıflı hükümdar, komutan ve Allah dostu İslam önderleri çıkardılar.    
                 

Selahaddin Eyyubiyi araştıranlar önce Atabek Nureddin Mahmut Zengiyi tanımanın şart olduğunu görürler. İki Önder bir elmanın iki yarısı kadar birbirlerine benzer. Birikimleri idealleri, hedefleri ve inançlarıyla ancak bukadar benzeşebilir. Nureddin mahmudu tanımadan Selahaddini alayamayız.
                

Nureddin Mahmut, keşfedip İslam tarihine kazandırdığı Selahaddinden yirmi yaş daha büyük. 1118 Musul doğumlu. Aksunguroğlu İmadüddin Zenginin büyük oğlu. İyi bir Medrese eğitimi görmüş. İslam terbiyesiyle yetiştirilmiş. Hayatını Kur'an ilkelerine göre düzenlemiş. Babasının yanında Haçlılara karşı savunma ve hücum savaşlarına katılmış. Sevk ve yönetimde tecrübelerini geliştirerek mahir bir komutan olmuş. 1146'da babası İmadüddin şehit edilince dünyadaki feodal geleneklere uygun olarak ülke yönetimi kardeşler arasında paylaşıldı. Musul kardeşi Seyfeddin Gazi'ye, Halep ve çevresi de Nureddin Mahmuda bırakılmış. kardeşi Kudbeddin Mevdud ile İkinci haçlı seferine karşı çarpışırken bütün Müslümanları birleştirmek için çalıştılar.
                

Baalbekte Necmeddin Eyyub yıllarca vali olarak hizmet verdi. 1154 yılında aldığı Şam şehrine de Selahaddinin amcası Esediddün Şirkoh'u vali atadı. Selahaddin Yusuf, Nureddin Mahmudun başkent Şam şehrinde kurduğu Nuriye Medresesinin Darul Hadis bölümünden mezun oldu. Hükümdar Nreddin kardeşleri arasında Selahaddine özel önem verirdi. Divanda devlet yönetimi konuşulurken hazır bulunur, hükümdar Nureddin bir harp sporu olan Çevgan ve av partilerinde mutlaka Selahaddini yanında götürür ve onu yetiştirmeye çalışırdı.
                 

Nuredin Mahmutla Selahaddin Eyyubi, ikisi de Devlet adamlığından önce ilim erbabıydı. ikisi de hafızdı. tefsir ve Hadis alimiydi. Ulumi diniyyenin bütün dallarına vakıftı. cesur ve cengaverdi.
                 

Genç Selahaddinin hayran olduğu Nureddin mahmudun hayatında üç ideali vardı: Önce Dünya İslam Birliği, sonra Haçlıların masum kanı dökerek hunharca işgal ettiği İslamın ilk kıblesi olan Kudüs-ü Şerifi kurtarmak ve nihayet Resulullahın mübarek dudaklarında dökülen "Letüftehannel Konstantiniyye..." hadisinden güç alarak mücadele edip, İstanbulu İslama kazandırmaktı.      
                         

SELAHADDİN'nin KİMLİĞİ ve TARİHİ ROLÜ

Tarih sosyologu İbni Haldun Mukaddimenin ikinci cildinde Sultan Selahaddinin onsekiz nesil evveline kadar uzanıyor.
                    

Selahaddin ilk defa yirmialtı yaşında tarih sahnesine çıktı. Amcası Şirkoh komutasındaki orduyla 1164 yılında Mısırdaki ihtilafı ve Kudüs Haçlı Krallığının yayılmasını önledi. Mısır seferiyle Selahaddin, harp pratiği ve kurmay insiyatifiyle kendini kanıtladı.
                      

Hükümdar Nureddin Mahmut Mısır dönüşü orduyu Şamda törenle karşıladı. Onları kutladı ve mükafatlandırdı.
                        

Selahaddine Şam Şıhnesi görevi verildi. Bu şehrin emniyet müdürlüğüydü yahut askeri valilikti. Selahaddin kısa zamanda adi suçların kökünü kazıdı, hırsızlıkları önledi ve başkent Şam huzura kavuştu.
                       

İkinci Mısır seferi 1167, üçüncü ve sonuncusu ise 1169'da gerçekleşti. İki ay sonra amcası Şirkohun vefatıyla Selahaddin tam yedi yıl Mısır Fatımi halifesinin veziri ve 1174 vefatına kadar Hükümdar Nureddinin sadık Mısır vekili-naibi olarak Kahirede kaldı.
                        

Sultan Selahaddin büyük iman ve ideal sahibiydi. kalender meşrepti, dünya malına metelik vermezdi. sakin ve mütevazıydi. Meclisinde bulunanlar bir hükümdarın huzurunda bulunduklarını unuturlardı. Haçlılara karşı malı ve canıyla cihat ederek yaşadı. Ümmetin çocuklarını öz evlatlarından daha çok korudu ve gözetti.  

SELAHADDİNİN HAYATI

1138 Irak'ın Tikrit şehrinde dünyaya geldi. Babası Tikrit Valisi Kürt Şadi, nam-ı diğer -Şadi-i Kürdi- Annesi Harim emiri Şahabettin Tokuş'un kız kardeşi Mesude Hatun. Çocukluğu önce Musul sonra da babasının vali olarak görev yaptığı Lübnan arazisi içinde bulunan Baalbekte geçti.
       

Urfa, Haçlılardan 45 yıl sonra geri alındığında altı yaşındaydı. babası iyi bir diplomat amcası Esedüddin Şirkoh da Hükümdar nuraddin mahmut Zengi'nin ordu komutanıydı.
       

Şam Nuriye medresesi Darul Hadis mezunudur. Savunma ve saldırı sporlarını amcasından öğrendi.
       

Haçlı seferlerine karşı Müslümanların verdiği mücadelenin altın çağı Sultan selahaddin'le yaşanmıştır. Komutalığı, teşkilatçılığı, kültür ve medeniyete katkılarıyla Selahaddin dünya çapında bir şahsiyet olarak Tarihteki yerini almıştır. Maceraperest ve sergerde diyen enstitülere karşı tarafsız Batı Tarihçileri Selahaddinden "İslamın en saf kahramanı!" diye övgüyle bahseder.
       

Selahaddin bir ilim adamıdır, bir akademisyendir. Şam Üniversitesi-Medresesinde çağın büyük ilim adamlarından dersler almış. Yıllarca felsefe, sosyoloji, mantık, Tarih, İslam Hukuku, Tefsir ve Hadis okumuş. Şam Darul Hadisinden icazet almış.
       

Sultan Selahaddin ileriki yıllarda ilim adamlarını koruyup gözetmiş, yönetimde onları danışman olarak değerlendirmiş ve yanından hiç ayırmamıştır. Şeyhuşşuyuh Sadreddin, Kadı fadıl, Şeddad ve İbnul Esir bunlardan birkaçıdır.
       

Diplomasiyi ve askerlik sanatını örnek aldığı Hükümdar Nureddin Mahmut Zengiden, savaşlarda manevra ve strateji pratiğini de ordu komutanı amcası Esedüddin Şirkoh'tan öğrendi.

İlmi sohbet ve müşaverelere katılmasndan memnun olan Sultan Nureddin Mahmut, yetiştirdiği Selahaddini gelecekte İslamın yıldızı olarak görüyordu.   

TAİHİ VİZYONU ve FONKSİYONU

Selahaddin döneminde İslam dünyasında -Kahire ve Bağdat- iki hilafet merkezi vardı. İslam dünyası iki başlıydı. Ortadoğuda emirlikler, atabeyler ve sultanlarıyla otuzüç adet devlet ve yarı bağımsız İslam devletleri vardı. Bu parçalanma Kudüs haçlı Krallığının ömrünü uzatıyor ve bölgedeki eğemenliğini kolaylaştırıyordu. Ayrıca Hama civarındaki kalede Hasan Sabbahın müridanı, Haçlılarla kolayca işbirliğine giren Müslüman Devlet adamları ve ilim adamlarına suikast düzenleyen Şeyhulcebel Sinan bir sosyal tehlike olarak duruyordu.

                 Sultan Selahaddin 1183 yılında topladığı devlet adamları, halife ve ilim adamlarıyla anlaşmaya vardı. Bağdattan gelen Abbasi halifesi dahil bütün devlet adamlarıyla Başkentte kapsamlı taoplantılar üstüste yapıldı.  Anlaşma metni "Şam deklarasyonu" olarak yayınlandı. İslam Birliği teorik planda kuruldu. Haçlı tehlikesine karşı Selahaddinin emrine asker ve lojistik destek vermeye karar verdiler. Musulda Selahaddin adına para basıldı. Otuzüç İslam devletini bir bayrak ve inanç altında birleştirdi.
                

İsra ve Mi'rac mucizesinin yaşandığı Kudüs için, Selahaddin " ya Kudüsü kurtarırım ya da bu uğurda canımı feda ederim!" diyordu. Kudüs özgürlüğüne kavuşana kadar yüzü hiç gülmedi.  
               

Şam Deklarasyonundan sadece dört yıl sonra,1187 yazında Erbil emir Muzafferuddin Gökbörü ve Mardin Artukluları tarafından desteklenen İslam ordusuyla bizzat Kralın yönettiği Kudüs Haçlı ordusu arasında Taberiya gölü kıyısında yapılan HITTİN savaşıyla Ortadoğunun kaderi değişti. Müslümanlar çok ganimet ve esir aldılar.Hıttın savaşında Kudüs Haçlı Kralı Guy ve şöhretli şövalyeler esir alındı. Sultan Selahaddin Krala misafir gibi davrandı.
                
Müslümanların bir asırdan beri nefes alamadığı, Haçlı işgali altındaki Akdeniz sahillerindeki şehirlerden Sur hariç bütün limanlar Haçlılardan temizlendi. İki ay sonra da Hz. Ömerin emaneti olan Kudüs, kimsenin burnu kanamadan yeniden asli sahiplerine kavuştu.
          

1187 de Kudüs Kırallığının yıkılışıyla Müslüman Şark dünyası Şarkın en sevgili Sultanı Selahaddin sayesinde, bir asırdır zedelenen izzetine kavuştu, onurunu yüceltti.    

ÜÇÜNCÜ  HAÇLI  SEFERİ

Kudüsün Müslümanlar tarafından geri alındığı haberi Avrupada korku ve öfkeye sebep oldu. Hıttin mağlubiyetinden sonra Sultan Selahaddinin merhametiyle Avrupaya dönebilen şövalyelerin anlattıkları Selahaddin Korkusunu katoliklerin yüreklerine yerleştirdi.
    

Vatikanda Papa Üçüncü Urbanus üzüntüden öldü. yerine geçen Papa Gregoryus Krallara yazdığı mektuplarla çok güçlü bir haçlı seferine çağırdı. Gregoryus da aynı yıl ölünce Üçüncü Klemens Papa seçildi. Krallara taç giydiren Papa Klemens dini otoritesiyle İngiltere ile Fransa arasındaki savaşı sona erdirdi. Avrupa devletleri arasındaki çatışmaları durdurdu ve hedef olarak Selahaddini gösterdi.
    

Tam iki yıl Avrupanın genelinde seferberlik hazırlığı yapıldı. Artık silahlanan sivil fanatik gönüllüler değil, Başında Kralların bulunduğu Milli ordular Kudüs ve Müslümanlar üzerine yürüyüşe geçtiler. Alman imparatoru Frederik Barbarossa yüzbinlik güçlü bir orduyla 1189 ilkbaharında Fransız ve İngiliz Krallarını beklemeden mağrurane, karayoluyla balkanları aştı. Alman Kralı, şövalye birlikleri, koruma alayları geceyi gündüze katarak trakyaya kadar geldiler. Yolu kısaltmak istiyorlardı, Geliboludan Lapsekiye Bizans kadırgalarıyla geçtiler.
    

Frederik barbarossa aynı zamanda psikolojik savaşı da başlatmıştı. Şam'a bir elçi gönderdi. Kudüs başta olmak üzere Müslümanların bütün kazanımlarını istiyordu ve bunları yerine getirmezsen ordumla üzerine geliyorum, diyerek diplomatik üslubu aşan ültimatom veriyordu. Selahaddin elçiyi ağırladı ve ona iletmesi için bir mektup verdi.
    

Devlet Başkanları Hukukunu bilen Selahaddin, onur güven, izzet ve nezaket dolu üslubuyla İmparatora cevap verdi.
    

" Ey İmparator,
  Elimdek Haçlı esirleri serbest bırakırım. haçlılara ait bütün manastırlar da sizindir. Bütün haçlılar ve yerşi Hırıstıyanlar da Kudüste ve Filistindeki ziyaretgahlarda ibadet edebilirler.
  Bunlar dışında bir şey verilmeyecektir.
  Bunları kabul etmediğiniz takdirde sizi dağlarda, sahillerde ve meydanlarda savaşa hazır olarak bekliyorum."


    Selahaddine Konyada başkentindeki Kılıçarslandan yürek ferahlatan bir mektap daha geldi. " Sultan selahaddine! İnşallah Alman ordusuna Anadolu üzerinden Filistine geçiş imkanı vermeyeceğim. İlk Kıblemiz Kudüs-ü şerifi tekrar Haçlılara çiğnetmeyeceğim.!"diyordu. Selahaddin buna şükran duygularını bildirdi. Fakat Alman ordusuyla Selçuklu kuvvetleri arasında mukayese edilemiyecek oranda bir güç dengesi vardı.
  

 İkinci Kılıçarslan sözünde durdu. Anadoluda ilerleyen Alman ordusuna her stratejik noktalarda, dar geçitlerde, yamaçlarda hücuma geçiyor, vur-kaç çatışmalarıyla ve oğuz okçularının taciz saldırılarıyla büyük kayıplar verdiriyordu. Geride kalan ve yiyecek aramak için dağılan gurupları Selçuklular imha ediyor veya esir alıyorlardı.
    

Kılçarslanla Alman ordusu arasında Akşehir girişinde yapılan savaşta Almanlar büyük kayıplar verdiler. Fakat çok kalabalık ordu Konyaya vardı. Açlık, susuzlu ve yol yorgunluğu Almanları perişan etmişti. Ancak 17 Mayıs 1190 Kılıçarslanın oğlu Melikşahın direnişini çok kayıplar vererek kırıp Konyaya girdiler. Kılıçarslan ailesi, koruma birliği ve saray erkanıyla mecburen dağlara çekildi.
    

İmparator konyada dinlenirken Kılıçarslana bir mektup gönderdi:" Sultan, biz senin memleketini işgal için gelmedik. gayemiz Kudüse gitmektir!"
    

Kılıçarslan bu mektuba Almanların artçı birlikleri üzerine yaptığı baskınla cevap verdi. Çünkü Kılıçarslanın da gayesi Alman ordusunu Kudüs ve Kudüs fatihi Sultan Selahaddin üzerine göndermemekti. Klikyaya kadar Selçuklu birlikleri Alman ordusunun peşini bırakmadı. Almanların erzak ve silah taşıyan birliklerle artçı garnizonu kırıp geçirdiler.
    

10 Haziran 1190 günü Silifke- Göksu ırmağından geçerken İmparator Frederik Barbarossa suya kapılıp boğuldu. Cesedi sudan çıkardılar ancak görenler şok ve şaşkınlık yaşadılar. Bunu felaket olarak değerlendiren asılzadeler geri dönmeye karar verdiler. Yas tuttular ve daha Silifkeye ulaşmadan atlarının yönünü geri çevirdiler.
    

Müslümanlar sevindiler, Allahın yardımıyla bir beladan kurtuluyorlardı. Haber Kılıçarslandan Şam'a ulaştığı zaman, Selahaddin şükür namazı kıldı ve avuçlarını açarak Allaha hamdetti.            

Eğer Alman İmparatoru aynı haşmet ve gururla Anadoluyu aşıp, Suriye ve Filistine varabilseydi omuz üstünde baş bırakmayacaklardı. Tarihçilerin bugünEndülüs İslam medeniyeti için söyledikleri "Bir zamanlar Suriye ve Mısırda Müslümanlar da yaşamıştı." diye yazacaklardı.
İmparatorun oğlu Frederik Von Şvaben Şövalye birlikleriyle, Klikya Ermenilerinden de yardım alarak yola devam etti.

İngiliz Kıralı Aslan Yürekli Rişar ile Fransız Kıralı Filip Ogust Milli donanmalarıyla Akdenizi aşıp Sur Limanına ulaşmış ve askerleri karaya çıkarmışlar. İki ordu birden yola çıkmış, Selahaddinin bütün engellemelerine rağmen güneyde Akka kalesini kuşatmışlar. Sicilya, danimarka ve Hollanda donamaları da takviye yardıma gelmişlerdi. Deniz görülmeyecek kadar Haçlı savaş gemileriyle dolmuş.

Denizde ve karada ordu ve silah üstünlüğü tartışmasız Haçlılardaydı. İçinde az sayıda Müslümanların bulunduğu Akka kalesi denizden ve karadan Haçlılar tarafından kuşatılmış. Kazdıkları geniş hendekler içinde de Haçlılar Selahaddin komutasındaki Müslüman ordusu tarafından kuşatılmıştı.

AKKA  KALESİ  SAVAŞLARI

İngiliz Kralı Rişard önce Kıbrıs adasını venediklilerden aldı sonra donanmasıyla Akka Kalesi önlerine geldi. 8 haziran 1191 günü haçlılarla Müslümanlar arasında başlayan savaş yıllara yayılmaya başladı. İki tarafa da bıkkınlık veren Muhasara tam üç yıl sürdü.
Yazılı anlaşmaya rağmen Haçlılar sözlerinde durmadılar. Kalede teslim aldıkları Müslümanları katlettiler.

Bunun üzerine Selahaddin ordunun başında Haçlılar üzerine saldırıya geçti, Çarpışmalar günlerce devam etti. Fransız Kralı rahatsızlandığını ileri sürerek Donaması ve askerleriyle birlikte Fransaya döndü. İngiliz Kralı Rişardı savaş meydanında yalnız bıraktığı için Haçlılar arasında moral çöküntüsüne ve büyük huzursuzluğa sebep oldu.

Geri almak için geldiği Filistinde Komutanlarıyla birlikte Kudüsü inceledi, Selahaddin hayatta olduğu süre Kudüse girmeye teşebbüs etmenin mümkün olmayacağı kanaatına vardı.
"Hem savaş meydanlarının kurdu Selahaddin hayatta hem de Müslümanlar arasındaki birlik ve dayanışma ruhu güçlü."

ÜÇÜNCÜ HAÇLI SEFERİNİN SONU

Sultan Selahaddin, Şeyhulcebel Sinan vasıtasıyla Haşhaşilere bir süikast düzenletti. Kıral çadırının önünde fedailer Kıral Konradı öldürdü, İngiliz Kıralı Aslan Yürekli Rişard yine kıl payı kurtuldu. haçlıların gözleri yıldı ve Rişardın yüreğine de Selahaddin korkusu iyice yerleşti.
O artık memleketinde Aslan Yüreki ama Selahaddin karşısında Yüreksiz Rişardtı. Filistin coğrafyası ve selahaddinin aldığı tedbirler Haçlılar için aşılamayacak kadar zordu ve büyüktü.
İngilterede taht kavgaları başlamıştı. Rişard Kudüsten umudunu kesti. Sultanın kardeşi Adil'e, kendisiyle görüşmek için haber gönderdi. Adil de ağabeyi Sultan Selahaddin'den izin alarak görüşmek üzere Rişardın karargahına gitti.

Aslan yürekli Rişard, Teklifinin Selahaddine iletilmesi arzusuyla Adile karşı gayet net ve açık konuşuyordu:

"Ben hastayım, bana destek sözü verenler de beni bırakıp gittiler. Lütfen Sultan Selahaddine söyleyin ben Kudüsle ilgili şerefli bir barış yaparak Londraya dönmek istiyorum. Adil, sana kız kardeşimle evlenmeni teklif ediyorum. Kudüsü ikiniz yönetin ve Haçlılar da gelip Kudüsü ziyaret edebilsinler!"

Adil, Rişardın teklifini Sultana söyleyince Selahaddin belki hayatında ilk defa uzun uzun güldü.
"Kudüs, ziyaret maksadıyla gelen herkese her zaman açıktır. bunun için bir protokol anlaşmasına gerek yok!" dedi.

Sultan Selahaddin ayrıca Rişarda bir de haber saldı:
"Eğer yüreğin yetiyorsa, seni o çok güvendiğin Şövalyelerinle birlikte Taberiye Ovasında bir meydan savaşına çağırıyorum!"

Bu açıktan meydan okuma bir kere daha İngiliz Kıralının gözünü kırdı. Rişard hastaydı ve ordusu da yorgunluktan bitkin düşmüştü.

Kıralın teklifine cihat sevdalısı Selahaddin hariç bütün komutanlar olumlu yaklaştılar. Melik Adilin gönderdiği elçi Rişardın huzuruna vardı. Kıral anlaşma metnini çoktan imzalamıştı. Anlaşma metniyle Kudüse dönen ulağın Sultan Selahaddine sunduğu şartlar kabul gördü ve imzalandı.

Böylece Sultan selahaddin üzerine ve Kudüsü yeniden işgal etmek için yapılan ve adına da Kıralların Savaşı denilen Üçüncü Haçlı Seferi 2 Eylül 1192 tarihinde sona eriyordu.
Haçlılar anlaşma gereği Gazze ve Remleyi Müslümanlara bırakarak Akka'ya çekildiler. Onlara her zaman Kudüs'ü ziyaret izni verilmiş oluyordu.

Rişard Filistini mağlup ve mahcup halde terk ederken yanına koruma birliği olarak yüzyirmi Türkopol alıp İngiltereye doğru Akdenize açılıyor.

Avrupanın üç mağrur ve haşmetli Kıralı, ikiyüzbin kişilik ordularıyla Kudüsü almak üzere Filistine doğru yürümüş fakat sahil boyunca yaşanan kanlı çarpışmalar dışında bir varlık gösteremediler ve Sultan Selahaddin sayesinde Kudüsün yanına bile yaklaşamadılar       
Selahaddinin genişlettiği Devletin sınırları Tunustan Hemedana, Yemenden Malatyaya kadar uzanıyordu. Yönetimde mutlaka adaleti gözetti. Bütün ülke sathında Medreseden Hastaneye, bayındırlık faaliyetlerini hızlandırdı.

Selahaddin üç yıl önce başkent Şam'dan ayrılıp haytının en uzun seferine çıkmıştı. Aralıksız çarpışmış, azmi ve imanıyla Müslümanlara önderlik etmiş. Bir tek gün zırhını çıkarmamış kılıcını elinden bırakmamıştır. Tam üç yıl kuşatılan AKKA Kalesi önlerinde işgalci Haçlılarla savaştıktan sonra sağ salim evine dönüyordu.

İslam Birliğinin kurucusu, Kudüs fatihi selahaddin artık Şam'a, evine dönüyordu. Bütün esnaf çarşıdaki dükkanlarını kapatarak şehirdışına kadar koşup gönülden tezahurat yapıyordu. Müslümanlara böyle liyakatlı bir Hükümdar lutfettiği için Allaha şükrediyorlardı. Şam halkı Onu büyük kalabalığın ortasında evine kadar takip etti.

Selahaddin Kudüste ne yaptıysa Şam'da eğitim ve sağlıktan, imar ve inşa faaliyetine kadar, İdari devlet Hiyararşisinde tayin ve atamalarla hayatı kolaylaştıran yeni düzenlemeler getirdi.

BİR TARİHİ DİYALOG

Şam havası sağlığına iyi gelmişti. ilim adamlarının huzurda bulunduğu halde sohbet ve müşavereleri başlattı.

Sultan Selahaddin üzerine gelen Haçlıları eliboş memleketlerine gönderdikten sonra Divanda kardeşi Melik Adil ile oğlu Afdal Ali'yi karşısına alıp sormuştu:

"- Şu anda Elhamdulillah, Haçlılarla ilgili bir tehlike yok. Trablus ve Antakya Prinkepsliği anlaşmayla vergiye bağlandılar. Orta doğu barış ve huzura kavuştu. Suriye ve Filistin rahat, fakat cihat fi sebililleh devam ediyor. Nereye yönelsek Allah bize yardım ediyor. Şimdi söyleyin ne yapalık da alacağımız güvenlik tedbiri uzun ömürlü olsun!

Adil cevap verdi:
-Mardin Artukluları ve Ahlat üzerine gidelim!

Afdal Ali:
-Konya Selçukluları üzerine gidersek Anadoluyu şam'a bağlayabiliriz. Haçlılar da zaten bu güzergahı tercih ettiler. Üstelik bölge çok zengin!

Selahaddin hafifçe başını iki yana salladı ve açıklamasıyla Kardeşine ve oğluna tarihi bir ders veriyordu.

"-İkinizin de tekliflerinde isabet görmüyorum. Mardin, Ahlat ve Konya zaten Müslümanların elinde. Hedefimiz Bizans arazisi ve İstanbul olmalıdır. Cihat bunu gerektirir. Hadis-i Şerifi unutmayın: "Letuftahannel Konstantiniyye, feleni'mel emiru emiruhe valeni'mel ceyşu zelikel ceyş." Şimdi haber salın, Konyadan ve  Artukoğullarından da asker hazırlansın, Konstantiniyye bizi bekliyor!"

Selahaddin, İstanbul seferinin fikri hazırlığı içindeyken Onu yatağa düşüren ateşli hastalığı -Malarya- yeniden nüksetti. Oysa daha önce Dünya Tıp Merkezlerinden Harranda altı ay kalmış ve tedavi görmüştü. Bir süre de Endülüslü Dr. İbni Meymun'un gözetiminde tedaviye çalışılmıştı.

Bütün müdahale ve ihtimama rağmen Malarya yine tedaviye cevap vermiyordu. Hasta yatağında iki oğlu Zahir ve Ali'yi bir işaretle yanına çağırdı. Komutanların da işiteceği tonda tane tane konuştu:

GENÇLERE VASİYETİ

-Size Allahtan korkmanızı ve takvaya sarılmanızı tavsiye ediyorum.
Allahın emirlerine uymanızı ve uygulamanızı emrediyorum! Bu sizin dünya-ahiret kurtuluşunuzu sağlar.

Sakın öfkenize ve duygularınıza kapılıp insanların kanına ve hukukuna beyhude yere girmeyin. Hakın hukukunu koruyun! Milletin halini sorun ve kalplerini kazanın ve onlara yardımcı olun ve geçim ehli olun!

Sunra oğlu Ali'ye döndü:
- Oğlum, sana her iyiliğin başı olan Allah Korkusuyla donanmanı tavsiye ediyorum. Kurtuluş Allahın emirlerini yerine getirmekle mümkündür.
Kanı gözyaşı gibi gör!
Dökülen kanın intikamı mutlaka alınır.
Halkın refah ve mutluluğu için çalışın!
Çünkü Halk sana Allahın emanetidir!
Kumandan ve Emirlerini memnun et, gönüllerini kırma!
Unutmayın benim bugünkü konumum iyi ve güzel davranışlarım neticesidir.
Her insanın birgün öleceğini aklından çıkarma!
Kimseye karşı kin tutma!
Unutma ki, KİN ile DİN aynı yürekte barınmaz! Biri varsa diğeri yoktur! Herkesin hakkını gözet.
Allah merhametlilerin en merhametlisidir. Allahın hukukuna karşı yapılan hatayı Allah tövbe sonucu affedebilir. Ama Kul Hakkı, kulları memnun etmedikçe kolay affolunmaz!

VEFATI

Hastalığının onuncu gününde sırtına vakumlu şişe çektirdi. hacamat yaptırdı.
Ateşi yüksemeye başlayınca, arkadaşı muhaddis ve Kudüs kadısı şeddad'ı çağırdı:

-Kardeşim şeddad bana Esediler garnizonunun sancaktarını getirin!
-Başüstüne sultanım!

Selahaddinin talimatı üzere      
Uzun bir kargının ucuna sandıktaki kefen bezini çıkarıp bağlayan Sancaktar, sokağa çıkıyor. Başkent Şam sokaklarını periferden başlayıp şehir merkezine kadar yürümeye başlıyor. Bağırarak yürüyüşe başlıyor:

-Ey İnsanlar, ey Ümmet-i Muhammed!
Mısır, Suriye, Filistin, Yemen, El Cezire, Kuzey Sudan ve Kudüs fatihi Sultan Selahaddin dünyadan sadece bu kefeni götürüyor. İbret alın. Fani dünyaya aldanmayın!
4 Mart 1193 sabaha karşı, başucunda Kur'an okuyacak birini istiyor. Arkadaşı Muhaddis Şeddad henüz okuduğu Yasini bitermeden Selahaddinin yüzü hafif bir tebessümle aydınlanıyor. Peşpeşe Kelime-i  Şehadet getirmeye başlıyor ve dünyaya sığmayan başı yana bükülüyor.

Selahaddin artık Hakka yürümüştür.

Acı haberi alan Şam halkı Sultan Selahaddin'in evi etrafında toplanmaya başladı. Teessürden ağlıyor, ruh-u şerifine hatimler indiriyor ve dua ediyorlardı.
O kendini dosta-düşmana kanıtlamış bir dünya lideriydi.
Selahaddin adil bir halk önderiydi. İnsaf ehliydi, merhametliydi, üstün ahlak sahibiydi. Cesurdu, cömert ve kahramandı. İlim adamıydı. Dünya İslam Birliği İdeali ve inançları uğrunda savaşan, aydın ve ileri görüşlü bir devlet adamıydı.
Bir asra yakın Filistini işgal eden Haçlıları Ortadoğudan çıkarmayı başardı. Otuz üç devleti birleştirerek Dünya İslam Birliğinin ilk nesnel örneğini tarihçilere gösterdi.
Bugün muhtaç olduğumuz yeni Selahaddinleri iki milyar Müslüman hasretle bekliyor.
Milletin ve tüm Ümmet-i Muhammedin atası Sultan Selahaddini kendine örnek alan, onun izinde yürüyen ve azimle çalışan bütün atılımcı Müslüman gençliğe selam olsun!   

Ankara Yardımeli Derneği
/AnkaraYardimeli
@AnkaraYardimeli
0312 309 10 06
Yazılım ve Tasarım: Tekin Medya