GÖNÜLLÜ OLMAK İSTER MİSİNİZ

ARAKAN - "ASYA’daki ENDÜLÜS"

ARAKAN - ASYA’daki ENDÜLÜS
1 Ocak 2014
Arakan Müslümanlarıyla ilgili yılar önce katliam, sürgün, işkence ve mescitlerinin yıkılarak yerine Budist tapınaklarının yapıldığı haberlerini okur ve üzülürdük. Arakan meçhul bir memleketti bizim için.

  ARAKAN

"ASYA’daki ENDÜLÜS"

Mehmet SILAY

                                                                                     silaymehmet@hotmail.com

Arakan Müslümanlarıyla ilgili yılar önce katliam, sürgün, işkence ve mescitlerinin yıkılarak yerine Budist tapınaklarının yapıldığı haberlerini okur ve üzülürdük. Arakan meçhul bir memleketti bizim için.

Hür dünyaya kapalı bir memleketti Myanmar. Uzaktı, Ulaşılması zordu. Baskıcı ve zorba sistem içinde ne kendi vatandaşlarının, ne de yardıma gelen yabancı aktivistlerin can güvenliği yoktu. Haziran 2012 tarihi yeni bir zulüm dalgası yine Arakan Müslümanlarının başında patladı. Görünüşte bir yıl önce askeri yönetiminden parlamenter rejime geçmişti. Fakat Myanmar devlet başkanı emekli general, Başbakan da Nobel ödüllü bir general kızıydı.

Mao’dan destek alan ve  Komünist cunta tarafından başlatılan Müslüman düşmanlığı ülkenin gerçek yerlileri ve gerçek sahiplerine karşı  “yabancı” muamelesi yapmayı bir devlet siyaseti olarak hayata geçirdi. Müslümansız bir Myanmar da fanatik, kışkırtılmış ve silahlandırılmış Budist militanların hedefiydi.

Yıllar önce anlaşmak maksadıyla silahları toplanan Müslümanların artık ne sivil-diplomat ne de silahlı direnişçi liderleri vardı. Son bir ayda bin Arakan Müslümanı öldürüldü, evleri yakıldı, tutuklananların akıbetleri bilinmiyor. Her şeyini bırakıp can havliyle nehir kıyısına ulaşabilenler bulabildikleri kayıklarla Bengladeş sahillerine çıktılar. Can güvenliği yokluk ve yoksulluğa tercih ediliyordu. Bengladeş de binlerce fakir, evsiz ve yoksullarla doluydu.

Arakan mülteci kamplarında açlıktan ölümler başlamıştı.

Ramazan ayının ortasında vakıflar ve İnsani yardım kuruluşları arasında Yardımeli Derneği gönüllüleri Güney-doğu asyanın bu en uzak ülkesine, gücünü milletten alarak yola çıktılar. İlk durağımız T.C. Büyükelçiliği, sonra da Türkiye –Bengladeş İş adamları derneği başkanı oldu. Tavsiye ve Tecrübelerinin hizmette başarımızın rehberi olacağını bilemezdik.

Arakan Mülteci probleminin iki çözümü vardı.

Önce İnsani Yardım. Yani Myanmar zalimlerinden canını kurtarıp Bölgeye ulaşabilen Arakan Müslümanlarının açlıktan ölmemesi için İnsani Yardım. Yani Gıda, sağlık ve hijyenik çevrede Barınak yardımı.

İkincisi de Siyasi Yardım. Yani Arakan Müslümanlarının kendi vatanları olan Arakanda can güvenliği içinde diğer altmış ayrı etnik gurupla kanunlar karşısında eşit hak ve özgürlüğe sahip olarak yaşamalarıydı. Bu sorun uluslar arası müdahaleyi gerektiriyordu. İlk girişimi de elhamdulillah, Arakan Müslümanları için Myanmara gelmeler ve görüşmeler yapmalarıyla, Türkiye dışişleri bakanlığı yaptı ve ilk adımı attı. Şimdi ne siyasi ve ne de askeri liderleri olmayan Arakan halkı ya Raunda uygulaması gibi BM askeri güvencesinde Arakana dönecek ve özgürce eğitim ve yaşama hakkına sahip olup kısa zamanda toparlanacaklar. Ya da Endonezyanın Timor adaları örneğinde olduğu gibi özel statüye sahip olacaklar.

Bizim Yardımeli Derneği olarak gayretimiz İnsani yardımları kapsıyordu. 

Arakan partner kuruluşlarla birlikte kriz bölgesinde, gece-gündüz demeden alan taraması yapıp acil hayati ihtiyaçları yerinde tespit ettik. Resmi bürokratik engellere rağmen müseccel ve gayrı müseccel Arakan mülteci kamplarına girdik. Arakan yetimlerinin ekseriyeti oluşturduğu yetim mekteplerine girdik.  

Açlıktan ölümlerin başladığı kamplarda acil ihtiyaç Gıda idi. İlk çırpıda 6500 haneye birer aylık acil gıda yardımını kapı kapı dağıttık. Müseccel Mülteci kamplarında sağlık taraması yaparak ihtiyaç sahiplerine semptomatik ilaçlarını takdim ettik. Mektebi Huffaz ve Eytam’larda altmış hisse kurban kesip dağıttık.

İçinde çoluk-çocuk sekiz-on kişinin yaşadığı, muson yağmurlarında veya bir fırtınada savrulup yıkılacak Kümes irisi haymeleri-Muhayyemleri astar-muşambalarla güçlendirdik. Yeni göçlerle sayıları artan Mülteci kamplarına su kuyuları açtık. Arakan Yetimleri için yurt ve okul inşaatları, hastaneler ve camiler Bengladeş topraklarında yapılacak kalıcı eser programına alınıyor. Ancak asıl kalıcı eserlerin Arakan Müslümanları için nehrin karşı yakasında yapılacağı umuduyla mucahitler ve muhtaçlara maddi yardımı Arakanlı partner kuruluşumuz eliyle gönderdik.

Yardımlar geçici-paliyatif değil devamlı olmak zorundaydı.

Bugün Camilerinde 1902 Dersaadet baskılı hutbeleri okunan, Sultan Abdulhamide dualar edilen Arakan, Sultan Reşatla başlayan Balkan Harbi ve Çanakkale Savaşında bize maddi yardımlarını para ve silah olarak göndermişlerdi.  İngilizlerin Birinci Dünya savaşı sırasında önce Çanakkale sonra da Irak cephesi ve Kanal savaşında esir aldıkları 1500 Mehmetçik’i demiryolu işçisi olarak Burmaya getirdiklerini askeri arşivlerden okuyoruz.  Çalıştırılırken aşırı yorgunluk, kötü muamele ve hastalıktan vefat etmişler. Sakatlanan veya dönüş umudunu kaybeden bir kısım Mehmetçik de yerli Müslüman hanımlarla evlenip Burmada kalmış. Bugün iki Osmanlı şehitliği bizlerden ilgi ve bakım istiyor. Fatihalarla ziyaretimizi bekliyor.

Şimdi sıra bize geldi!

Yardımeli Derneğiyle Arakanlı gençlerden oluşan Feyyaz Derneği vasıtasıyla Türkiye ile Arakan arasında yıllar önce gönül köprüsü kurulmuştu.

Bu insani ve İslami ilgiyi muhtaç kardeşlerimizden esirgeyemezdik. Haberleşmenin ve ulaşımın kolaylaştığı dünyamızda, üstelik aziz-mübarek Ramazan ayında onlarla ekmeğimizi bölüşmeye, birlikte aynı sofrada iftar yapıp oruç açmaya mecburduk. Biz mazlum, dünyada sahipsiz ve yardıma muhtaç kardeşlerimize yardımı sürekli hale getirdik. Arakan şubemizi Mültecilerin merkezi olan Cox Bazar’da kurduk.      

Yardımeli Derneğinin başka bir gurubu her ay ve yeni imkânlarla Hürriyetlerine kavuşuncaya kadar Müslüman Arakan halkının yanında olacaktır.    

 

İSTANBUL’dan COX BAZAR’a

Şükrü beyin düğün davetiyesi dağıtırcasına verdiği haber bizi de heyecanlandırdı. “Haydin Arakan’a gidiyoruz İnşallah!” Yol programını hazırlıyor ve İlk aklımıza geleni yapmaya başlıyoruz. Ankara’dan ayrılmadan önce Gaziosmanpaşa-Birlik Mahallesindeki Bengladeş Büyük elçisi Dr. Zülfikar Rahman’ ziyarete gidiyoruz.

Artık yol görünüyor, Esenboğa’dan havalandıktan bir saat sonra kendimizi Yeşilköy havaalanında buluyoruz.

Önce Esenler Belediyesinin iftar programı kapsamında Hilal tv spikeri M. Celaleddin beyin yönetiminde bir buçuk saat süren bir Arakan sohbeti yapıyoruz.    2009 ‘da Bölgeye ilk defa gidip cansiperane çalışan Şükrü Can’ın görüntü ve vtr’leri söyleşiye damgasını vuruyor ve programı sürüklüyor.

Def-kudüm eşliğinde ilahiler, sahneye yakın esnaf lokantasında iftar, Kiptaş konutlarında misafir bekleyen Fatma-Selçuk ikilisini ziyaret ve Yardımeli Genel Kordinatörü Osman İlhan kardeşimizin Ataköy’den Yeşilköy Havaalanına uzanan nezaketi “Hayırlı işlerde acele etmenin” pratiğini hayata geçiriyordu.

Kemerlerimizi bağlıyoruz, uçmadan önce görevli hostes besmele çekiyor ve sefer duasını okumaya başlıyor:” Suphanellezi sahhara lene heze vame künne lehu mukrinin va inne ile Rabbine le munkalibun!” Bu bineği emrimize amade kılan Allah ne yücedir ve muhakkak ki biz tekrar ona döndürüleceğiz!” Sonra da üç defa Bengal diliyle “Allah Mahan” Allahım bizleri koru diyor ve personel de yerlerine oturuyor.

Doha havaalanında transit yolcu salonundan Dakkaya gidecek uçağa geçmek için tekrar iniyor ve transit yolcu kuyruğuna giriyoruz. Peronlar arası koşuşturmayla dolan iki-üç saat kaybediyoruz. Sahur vakti sona ererken Bengladeş başkenti Dakkaya ulaşıyoruz. Havaalanında ayaküstü bir-kaç lokmayla sahuru tamamlıyoruz. Sabah namazını kılıp, yol yorgunluğunu atmak için kısa bir dinlenme ve duş ile yeniden ayağa kalkıyoruz.

Bengladeşteki partnerimiz-hizmette ortağımız Feyyaz vakfından Arakan’lı Muhammed İdris’le otelde buluşuyor ve Türkiye büyükelçiliğini arayıp randevu alıyoruz. Nehir kenarı boyunca yoğun trafik içinden sıyrılıp verilen adrese ulaşıyoruz. Kapıda Bengal bekçiler, avluda iri bir Atatürk büstü. Büyükelçi olağan zamanda yıllık iznini almış ve memleketi İzmire gitmiş. Maslahatgüzar Adnan Öztürk bizleri nezaketle karşılıyor. O gözümüzde Düzceli, bekâr, mükemmelci, gayretli ve sempatik bir hariciyeciydi. Donanımını Yardımeli’yle paylaşmaya çalıştı. Arakan sınırındaki çalışma alanında dara düşersek aramamız için resmi ve özel telefonlarını verdi. Bir büyük tevafukla elçiliğe gelen Bengladeş-Türk İş adamları derneği başkanı Fikret Çiçek de bizi bürosuna davet ediyor. O da Acil yardım paketlerini muhtevası, bedeli ve ödeme tarzı, hızla hazırlanışı ve mültecilere dağıtımı, hesabı-kitabı konusunda tavsiyeleri ve dikkat edilecek noktaları bize sabırla anlattı.

Bengladeş Avamili Partisi milletvekili Abdurrahman Badi ile telefon görüşmesi sonrası özellikle geceleri hiç kimsenin can güvenliğinin olmadığı kriz bölgesine doğru yola çıkıyoruz.     

 

RİKŞA  ve ÇİTAGON

Katar Havayollarıyla destinasyon-istikamet İstanbul-Doha-Dakka.

Partner kuruluşumuzun Feyyaz’ın görevlilerinden Arakanlı Muhammad İdris bize katılıyor. Randevu aldığımız T.C.nin Bengladeş Büyükelçiliği, Maslahatgüzar Adnan bey ve gemileri yakarak gidip Dakkaya yerleşen Türk-Bengladeş İş adamları başkanı Ankaralı Fikret Çiçek bey, mükemmel bir müteşebbiş. Özel gayretiyle kurduğu Tekstil fabrikasında sekiz yüz Bengladeşli işçi çalıştırıyor. 

“Bengladeşte işgücü çok-çok ucuz. Türk müteşebbisler buraya gelmeli!” diyor. Bizim gideceğimiz bölge ve bölge halkı hakkındaki altın tavsiyeleri kulağımıza küpe oluyor.

Bengal körfezine geniş bir alana yayılarak dökülen Nef nehri kıyılarında kadın ve çocukların batan kayıklarıyla birlikte boğuldukları, Teknaf askeri bölgesi izin vermediği için çaresiz kendilerini akıntıya bırakıyor ilerde ve gece vakti Bengal ormanlarına çıkıyorlar. Gayrımüseccel kampın kenarına onlar da bir hayme yapıp kampa katılıyorlar.

Mülteciler arasında açlıktan ölümlerin başladığı haberini de alınca bulabildiğimiz 20-30 kişilik pırpırlı uçaklarla önce Çitagon’a sonra da özel arabayla bir saatlik yolu altı saatte alarak Kriz bölgesine ulaşabiliyorduk.

Doğrudan Cox Bazara giden uçaklarda beş gün boyunca hiç yer yoktu. Tek çözüm Çitagon üzerinden bölgeye ulaşma çabasıydı. Yorucu ve külfetliydi ama başka çaremiz de yoktu. İki motorlu-pervaneli, yirmi kişilik ve çok gürültülü bir uçakla yüreğimizi ağzımıza getiren bir yolculuktan sonra Myanmar sınırındaki Çitagon’a iniyoruz. On milyon insanın yaşadığı bir kıyı kenti. Sahilde içi mal dolu kontenyerler ve körfezde gemilerin liman üçü giriyor-beşi çıkıyor. Arakanlı İdris açıklama yapıyor.

”Burası tarihte Arakan İslam Devletinin önemli şehirlerinden biri oldu. Çitagon, Busines Ticaretin yapıldığı şehir. Limanda demirleyen Çin Halk Cumhuriyetinin gemileri çoğunluğu teşkil ediyor.

Dinlenme merkezine Rikşalarla gidiyoruz. Şehrin kurulduğu alan geniş bir düzlük üzerineydi. Ulaşım için Bisiklet, iki tekerli Motorlu araçlar ve Rikşaların tercihen kullanıldığı bir şehir. Rikşa ile iki kişi taşınabilir. Rikşa, üçtekerli-geride dar bir koltuğun bulunduğu taşıma aracı. Tek beygir gücünde bir vasıta (!). Hatta beygirin yapamayacağını bir Bengalli beceriyor. Rikşa’nın tanesi 300 dolar imiş.

Bengladeş ülkesi tıpkı Hollanda gibi küçük tepeleri saymazsak bir avuç içi gibi dümdüz. Yalnız Çitagon’a tepeden bakan 1200 metre yüksekliğinde bir adet dağ var. Başka yok. Ülke göz alabildiğine ova ve düzlük. İlginç, tıpkı bizim Hatay-Kırıkhan ilçesinde olduğu gibi Çitagon şehir merkezinde de Sultanul Arifin Bayezıt Bestami’nin bir makamı var.

Çitagon’daki toplu taşıma araçları, Nuh Nebiden kalma ön camı kırık, farları ve tamponu olmayan boyası dökülmüş yarım otobüsler. Bildiğimiz taksiler dışında motorsikletin arkasına monte edilen minik bir metal mahfaza içine üç insanın sığacağı daracık bir koltuk ve önde bir şoför.

 

Direksiyonu simit değil mobilet direksiyonu. Üç tekerli çocuk bisikletinin irisi. Tam bir taksi karikatürü fakat fonksiyonel yani işe yarıyor. Bu araca CNG-Taksi yahut Beybi diyorlar. Bir şoför ve üç yolcuyla en pratik ve ucuz yolcu taşıyan bir araç.    

Çitagon şehir merkezinden tam iki saatte çıkabiliyoruz. Şehirler arası yol tek şeritli. Küçük bir hatada trafik duruyor veya uzun konvoylar teşekül ediyor. Yolun iki yanında Bengal köylüleri dize kadar su içinde pirinç ziraati yapıyorlar.

Çitagon ile Cox Bazar arası sadece 150 kilometre, yani bir saatlik yolu tam altı saatte alabildik.      

Bütün yorgunluk, yokluk ve zorluklara rağmen biiznillah iki gün içinde kendimizi Arakan Mültecilerinin gelip yığıldığı on milyonluk Cox Bazar’da buluyoruz.   

  

ARAKAN MÜLTECİ KAMPLARI

Arakan sınırındaydık. Myanmar ile Bengladeş arasında dört sınır kapısı vardı. En yakını Nef nehrinin karşı yakasında canını kurtarmak için bir kayık bulup karşı yakaya geçmek isteyen yığınla insan aç-biilaç bekliyorlar. Mültecilerin sığındığı sınırdaki en uç şehir Teknaf’a gitmek zorundaydık. Yeni bir yolculuğa hazırlanırken Türkiyeden bizim gibi aynı maksatla gelen Kızılay, Diyanet ve diğer sivil toplum örgütünde görevli arkadaşlarımızla buluştuk ve son müşavereyi gerçekleştirdik.

Kampların Müseccel ve Gayrımüseccel olduğuna vurgu yapıldı. Bengladeş devleti tarafından tanınan ve kapısında koruma olarak askerlerin beklediği kamplar. Diğeri de Kaçak olarak tehlikeli Bengal ormanlarını aşarak gelenlerin kurduğu derme-çatma kamlar. LİDA, Teknaf, Musuni ve Calebra Mülteci kampları.

Kamp deyince aklımıza prefabrik evler gelmesin. Burada kümese daha çok benzeyen kulubelere Muhayyemat diyorlar. Çevresi ve çatısı siyah plastik muşambayla sarılmış havasız haymelerde binlerce Müslüman Arakan Muhacirleri hayat mücadelesi veriyorlar.

Arakan mültecilerinin büyük bir kısmı da Suudi Arabistan, Malezya ve Endonezya’da sığınmacı olarak kabul edilmişler.

Ancak etrafında Tayland, Laos, Çin ve Hindistan Müslümanlar için güvenli değildir. Tek sığınak Bengladeş ve Bengal ormanlarıdır. Altmış yıl önce ilk gelenlere Bengladeş vatandaşlık hakkı tanıdı. Arkası kesilmeyen muhacirlerin sayısı yarım milyona ulaştı. Artık onları kabul etmesi mümkün değildi. Çünkü Türkiyenin dörtte biri genişliğinde olan Bengladeş, yetersiz istihdam alanı içinde, yüzde yetmişlere varan işsizlik oranıyla toplam nüfusu 150 milyondu. Dakka, Çitagon ve Cox Bazar gibi her büyük şehrinde evsiz ve işsiz kalabalıklar aç dolaşıyorlardı. Dünyanın en ucuz iş gücü Bengladeşteydi. Boğaz tokluğuna gösterilen her işte çalışmayı kabul ediyorlardı.

Dünya ajanslarında kamplarda açlıktan ölümlerin başladığı haberi üzerine Ramazanın 18. günü Arakan’a doğru milletimizin bağışlarını Müslüman Mültecilere ulaştırmak üzere memleketten yola koyuluyorduk.

Bizden önce kriz bölgesine gelen sivil toplu örgütlerindeki arkadaşlar bizi uyarıyorlar:

-Siz devletten izin almadan üç koli gıda dahi dağıtamazsınız!

-Zaten müseccel kamplara izinsiz giremezsiniz.

-Bölgede gündüz ve gece can güvenliğiniz yok!

-Ayaküstü para yardımı yapmaya kalkmayın, saldırırlar linç olabilirsiniz.

Başka biride yol gösteriyor ve moral veriyordu:

-Ama gene de bir takım yardımlar yapacağınıza inanıyorum çünkü kararlısınız bazı riskleri göze almışsınız. Biz mesela günde üç yüz paket dağıtabiliyoruz.

Kendinizi de fazla helak etmeyin!

-En sahipsiz ve fakirleri Bengladeşe sığınıyor. Durumu biraz iyi olanlar başka Müslüman memleketlere gidiyorlar. Bengladeş zaten Afganistan gibi Asya’nın en fakir devletlerinden!

-Nereye gidiyorlar en fazla?

-Pakistan, Malezya, Endonezya, Suudi Arabistan ve karın tokluğuna-köle ticareti gibi-ucuz işçi olarak Birleşik Arap Emirliklerine gidiyorlar.

Can güvenliği ve refah insanın doğal talebidir. Nerede güven ve refah varsa orayı tercih ediyor.

Tüm uyarılarını ciddiye alarak kararlılıkla sahurdan sonra kiraladığımız arabayla bölgeye doğru yola koyuluyoruz. Alan taramasını yerinde yapıp acil ihtiyaçları hemen ulaştırmak için programımız hazırlanıyor. Satın alınan gıdaları paketleme işini en iyi ve çabuk yapan toptancı depolarını yerinde görüyor, pazarlık yapıyor ve işçi sayısını arttırarak gıda ulaşımını hızlandırıyoruz. 

    

ACİL YARDIM

Myanmarda fanatik-kışkırtılmış Budistlerin saldırılarından canını kurtarıp kendini Nef nehrinin karşı kıyılarına atan muhacirler, Bengal ormanlarında geçen uzun yürüyüşten sonra sığındıkları gayrımüseccel kampta açlıktan toplu ölümlerin başladığı haberiyle irkilen yardım kuruluşları hızla bölgeye gelmişler. Bizden önce gelenler olduğu gibi bizden sonra gelenlere de rastlıyoruz. Arakan mülteci kamplarından ayrılmadan önce bu sefer biz yeni gelenlere tavsiyelerde bulunmaya başlıyoruz.

Teknaf askeri bölgesinde Bengladeş fakirleriyle Arakan mültecilerine iki kamyon dolusu gıda dağıtıyoruz. Gıda paketlerini alınışı, hazırlanışı, kamyonlarla kriz bölgesindeki kamplara taşınması, dağıtılması-tevzii, ödemenin yapılıp faturaların temini, insanların bunu yaparken gösterdikleri lakayt ve ağır tavırları insana sinir savaşı içinde “La havle...” çektiriyor.

 Avamili partisinden bölge milletvekili Abdurahman Badi de bizimle beraber gıda torbalarını omuzluyor, sıradakilere kızarak düzeni sağlıyor. Gıda torbalarını alanlardan fişleri birer birer topluyor. Hazırlanmış gıda yüküyle gelen kamyonlara yol ve yer gösteriyor. En az bizler kadar görev heyecanı içinde dağıtıma katılıyor.  

Temel ihtiyaç maddeleri gibi ilaç da ülkede var. Birlikte getirdiğimiz semptomatik ilaçları yine Arakan yetimlerinin çoğunluğunu teşkil ettiği “Tahfizul Kur’an ve Mektebul Eytam”- mealen hafız yetiştiren Yetimler okulunda hastalara dağıtıyoruz.

Mektep tepeden tırnağa ihtiyaç içindeydi. Genel sağlık taramasını yaptıktan sonra bu okulda gıda dağıtımına geçiyoruz. Sağlıklı çevrede ve hijyenik şartlar içinde eğitimin sürdürülebilmesi için Müderris ve öğrencilere nakit para dağıtıyoruz. Bin taka on iki dolar ediyor. Bu Müderrislere veriliyor. Yetim talebelere de beşer yüz taka- Taka Bengladeşin para birimi- veriyoruz.

“-Bu bayram hediyeniz!” diyoruz.

Yalnız memnun olmuyorlar, ihya oluyorlar. Takdim etiğimiz miktar bir aylık ihtiyaç giderleri oluyor.

Cox Bazar yolu üzerinde uğradığımız diğer okulun Müdürü, Müderris Şefaatullah beyin talebi üzerine “Yunusiye Tahfizul Ku’an ve Mektebul Eytam “ bahçesinde beş hisse kurban kesiyoruz.

Daha kalabalık ve daha üst seviyede eğitim veren “Abdullah ibni Abbas” Medresesinde aynı yardımları tekrarlıyoruz. Burada okuyan talebelerin de yarısı Bengladeşli, diğer yarısı da Arakan yetimlerini barındırıyor. 

Bengladeşin her tarafı sular altında bir ülke. Nehirler, çaylar, tatlı su alanları gözalabildiğine uzayıp gidiyor. Günün ve gecenin her saatinde yağmur yağıyor. Yolun iki tarafı da Ruz-Reiz-pirinç ekilen veya hasat edilen tarlalar.

Hem Arakan mültecileri, hem de Bengladeş yetimleri çok kanaatkâr insanlar.

Üstünde gömlek, altında peştemel benzeri bir etek ve ayağında uydurellezi bir Tokyo ayakkabıyla, elinde çantası yolda yürüyerek işine gidiyor veya çarşıdan dönüyor. Çocukların sırtında ya bir eski zıbın, ya da  Adem baba gibi dolaşıyorlar.

Az yiyor, az ile yetiniyor, az tüketiyorlar. Zayıf esmer insanlar pirinç tarlalarında çalışıyorlar. Ülke coğrafyası verimli, kına gibi aluvyon tarlalar münbit.

Evlerin içi bir iki eşya hariç sahabe evleri gibi bomboş.

Lüks tüketim hiç yok.

Herkes doğup büyüdüğü ve bulunduğu yerde yaşıyor. Başka bir yere gitmek istemiyor. Bırakın kırsal alanı, on milyonluk şehirlerarası yollar dahi tek şeritli ve daracık. Trafiğin canlı olduğu yollarda insanlar korna çalınmadan kenara çekilmiyor. Biri şerit üzerinde asfalta uzanmış keçi, diğeri kenarda otluyor. Keçi koyun, buzağı, manda ve insanlar yavaş hareket ediyor ve yaklaşan tehlikeye kayıtsızlar.      

Yol kenarında ve asfaltın bitişiğinde ağaç dallarıyla örülü küçücük uyduruk bir kulübe, dükkân olarak kullanılıyor. Dükkânın tezgâhında ormandan toplanmış muz kangalları, mango, Goyom-amrut, küçük ama lezzetli kırmızı bir elma cinsi ve portakal satılıyor.

Şehirde ayağı-kolu kesik her yaştan dilencinin çokluğu da şaşırtıcı. Kırsal kesimde ise sağlam insanlar da yanınıza yaklaşıp el açıyorlar. Birine sadaka vermeye kalktığınızda bir anda kadın-erkek dilencilerin hücumuna uğruyor ve deruni bir üzüntü duyuyorsunuz: “Allahım, diyorsunuz nedir bu Müslümanların sefil hali!”

Arakan Mültecilerini gelip yığıldığı bölge Çitagonu da içine alarak asırlarca bir İslam devleti olarak yaşamış. 3-4 asır bölgede eğemen İslam devleti olarak varlığını sürdüren bu devlette Arapça da konuşulmuş.

Arakanlı arkadaşımız Muhammed İdris’in heyecanla anlattığı menkıbeye göre Uhud savaşının keskin okçusu Ve Kadisiye savaşının komutanı Sa’d ibni Ebi Vakkas, Asr-ı Saadette bölgeye gelmiş ve İslamı tebliğ etmiş.

Zaten bu Sahabenin de mezarı Çin’de imiş. Makamı olabilir, çünkü bir makamı da bizim Gaziantepte diyoruz, itiraz ediyor. Ama Tabiin döneminde yani sekizinci asırda Müslüman tüccarlar, dervişler ve gönüllüler Arakan sahillerine gelip İslamı tebliğ ediyorlar. Arakan’ın özellikle ROHİNGYA toplumu içinde İslam dini kabul görüyor ve hızlı bir İslamlaşma süreci başlıyor.

Arakandaki sancının ve sistemik katliamın gerçek sebebi komünistlerin bütün gayretine rağmen İslamdan ayrılıp Budizmi kabul etmeyişleridir.

Çünkü, Komünist cunta Müslümansız bir Burma istiyor.

Suriyede Baas partisi ve Nusayri idaresinin Silahlandırıp, muhaberatla desteklediği Şebbiha katilleri gibi Müslümanlarla aynı eyalette yaşayan Budist Rakineleri Arakan Müslümanları üzerine ateşli silahlarla saldırtması, evlerin yakılması ve her yaştan masumların katli başlatılıyor.

    

ARAKAN İSLAM DEVLETİ

Osmanlı devleti daha “Letuftehannel Konstantiniyye..”Hadis-i Şerifinin pratiğini hayata ve tarihe takdim etmeden yani İstanbulun fethinden yirmi üç yıl önce Şimdi bulundukları Arakan coğrafyasından beş misli daha geniş bir alanda ve 1430 yılında Şüleyman Şah yönetiminde ARAKAN İSLAM DEVLETİ’ni kuruyorlar. Bu devlet sınırları içinde Çitagon şehri de vardır. Bu devlet üç buçuk asır boyunca çevresindeki ülkelerle adil ilişkileriyle güneydoğu Asya’da bir ticaret, ilim ve  kültür merkezi oluyor.  Devletin Asırlar boyu süren hayatında toplam 48 hükümdar Arakan İslam Devletinin yönetiminde bulunuyor. Portekiz ve Hollanda sömürgecileri karşılarında güçlü bir devlet görünce Arakanla gemi ticaretine başlıyorlar.

Arakan İslam Devleti 1784 yılında kalabalık ordusuyla Budist Burma sultanlığının saldırısıyla işgale uğruyor.

Toplam 350 yıl Bağımsız Arakan İslam Devletinin başkenti AKYAB işgal ediliyor. Ancak çete savaşı ve halkın direnişiyle, yerli Müslümanlar işgalcilere hiçbir zaman huzur vermiyorlar. Fakat Arakan İslam Devletinin yıkılışı tıpkı Endülüs gibi halka yıllarca gözyaşı döktürüyor. Şarkılarda, şiirlerde, ağıtlarda yıllar boyu Arakan vardır.

Ancak 19. yüzyılda bu sefer de Büyük Biritanya Burmayı olduğu gibi işgal ediyor. Bir asır boyunca İngilizler Budist ve Müslüman demeden ülkeyi iliklerine kadar sömürüyorlar. Direnenler halkın gözü önünde ibret-i âlem için öldürüldüler. İngilizlerle işbirliği yapanlar ihya oldular, teslim olanlar boğaz tokluğuna iş buldular. Muhalif Müslümanları İngilizler sömürüye açtıkları maden ocaklarında zorla köle olarak                            çalıştırdılar. Bir asır sonra İngiltere Ortadoğu ve Keşmir’de olduğu gibi Güneydoğu Asya’yı ayrılmadan önce çatışmaya açık sınır haritalarıyla sömürülmesi kolay ülkelere böldüler.

Arakan Müslüman coğrafyasını da Burma Sultanlığına bağlayıp bölgeden askerini çekti. Burmanın en uzun sınırı Çin Halk Cumhuriyetiyle olup, Çinin etki alanı içine girmişler. Çin rejim ihracıyla Burmayı kendine bağlamış. Özellikle Mao Çe Tung’un Burmaya özel ilgisi olmuş. Kurmay subaylarını Çin’de eğitmiş, Burmaya silah satmış borçlandırmış ve Komünist yayılmacılığın etki alanı içine almış.

Komünist askeri yönetimi Burma Sultanlığını bir darbeyle yıkmış. İngilizlerin Burma, Fransızların Birmanya dediği ülkenin adını MYANMAR olarak değiştirmişler.

 

 ARAKAN ve ENDÜLÜS

Myanmar halkının yüzde sekseni Budist ve ancak yüzde yirmisi Müslümandır. Budistler Arakan Müslümanlarının din değiştirip hepsinin Budist olması için baskı yapmaya başladılar. Müslümanlar bu baskıya bir asır direndiler. Yönetimdeki darbeci askerler Fanatik Budistleri silah yardımı ve muhaberatla destekledi ve teşvik etti. Savunmasız Müslüman köylerinde katliam başlatıldı. Evler, içindeki kadın ve çocuklarla birlikte yakıldı. Endülüste Katolik olmayan Müslümanlar şehir meydanında yakılırdı. Kaçanlar vuruldu. Tutuklananların akıbetleri meçhule karıştı. Zorunlu tehcir dönemi başladı. Yüz binlerce Arakan Müslümanı yurt dışına kaçarak canlarını Komünistlerin elinden kurtarmaya çalıştılar.   

1942 yılı Mart ayında 150 bin Müslüman masum katledildi.

İkincisi katliam 1962 yılında Çin desteğinde Askeri Darbeyi gerçekleştiren Komünist General Ne Win orduya bağlı birliklerle büyük katliam başlatıldı. Bu zulümden samimi Budistler ve Hıristiyanlar da nasiplerini aldılar. Bugün Komşu ülke Taylandda on adet Budist mülteci kampı var.

Darbeyi yapan komünist general Ne Win, asıl hedef olarak Müslüman Arakan halkını seçti. Bağımsızlığı halka telkin eden yüzlerce İslam alimini kurşuna dizdirdi. Büyük camilere kilit vurdu. Halkın İbadetlerini engelledi.      

Hacca gitmek, bayramda kurban kesmek, toplu namaz kılmak yasaklandı. Vakit namazları da toplu namazlardan sayılıyordu. Müslümanlar gözden uzak evlerinde tek başlarına kılabiliyorlardı. Ezan ve Kuran ayında oruç tutmak yasaktı. Ülke içinde Özgürce seyahat yasak. Hatta bir köyden diğerine akraba ziyareti için dahi olsa, izinsiz seyahat yasak. Eğitim özgürlüğü kısıtlı. Müslüman çocukları için İlk okuldan sonra eğitim yasak. Lise ve Üniversite okumak isteyen Müslüman gençlerin din değiştirip Budist olmaları halinde eğitime devam etme izni var. İnterneti iletişim aracı olarak kullanmak yasak, Çocuklara evde veya camide Ku’an dersi vermek ölüm sebebidir Myanmarda.

Yabancı kabul edilen, vatandaşlık hakkı dahi verilmeyen Müslümanların devletin izni olmadan evlenmeleri yasak. Devlet izni olmadan çocuk sahibi olmaları yasak.      

Belki de en ağır insanlık suçu bu dönemde işlendi. Askeri komünist diktatörlüğünün başı olan General Ne Win yönetiminde, örneğini Bosna ve Doğu Türkistanda gördüğümüz gibi Müslüman kadınlar askerler tarafından toplama kamplarına alındılar ve askerler tarafından aylarca tecavüze uğradılar. Tecavüzler sonucu kimden hamile kaldığı da bilinmeyen kadınlar zorla Budist erkeklerle evlendirildiler.  

Komüzmle yönetilen Bulgaristanda Jivkov’un yaptığı etnik asimilasyon ve zorunlu tehcir 

Komünist rejimin akıl almaz zorbalığı ve baskıları yüzünden ülke dışına doğru haber çıkmadı ve duyulmadı.

 

ENGİZİSYON ve ASİMİLASYON

Bir yıl önce, 2011 sonbaharında çekilen acıların bedeli yüz binlerce masumun kanı olan kötü yıllar geride kalıyor ve ilk demokratik seçimler yapılıyor.  Halkın temel insan hakları ve özgürlüklerine karşı acımasız cunta yönetimi generallerin emeklilikleriyle sona eriyor. Tablo demokrasiye bir geçiş süreci olarak algılanabilir. Çünkü: Myanmar devlet başkanı bir emekli general olup, başbakan da kendisine Batının Nobel ödülü verdiği general kızı olup Aung SanSuu Kyi adlı bir hanımdır. Bu hanım başbakan sözde baskı altına alınan bütün etnik gurupların hakkını savunduğu için on beş yıl ev hapsinde kalmış. Fakat 1942 ve 1962 yıllarında toplam iki yüz bin Müslümanın soykırıma uğraması karşısında suskun kalıyor.

Bu yıl 3 Haziranda başlayan olaylarla yine Müslümanlar bir ayda iki bin şehit verdiler. Hanım başbakan halka seslenişinde konuya değinmedi bile. Mandelanın tırnağı olamadı. İngiliz projesiyle Ankarada TBMM tarafından Hilafet de kaldırılınca-ilga edilince yalnız Arakan değil tüm dünyadaki Müslümanlar babasını yitiren çocuk  gibi başsız, sahipsiz ve muhatapsız kaldı.

Eski adı Hilali Ahmer olan Kızılay, Kızılhaç gibi dünyada kabul görmüş bir yardım teşkilatıdır. Türkiyede bir Devlet Bakanlığına bağlı olan Diyanetin uluslar arası kurumsal bir gücü yok. Ancak Yardımeli gibi bir sivil toplum örgütü kadar gıda paketleri dağıtıyor.   

Ekmeleddin İhsanoğlu başkanlığındaki İKÖ, nam-ı diğer İİT-İslam İşadamları Teşkilatına, diğer halkı Müslüman olan ülkeleri uyarıp Arakana ilgi ve müdahalesini sağlamak gibi büyük iş düşmektedir.

Türkiyeden kalkıp Arakan Mülteci kamplarına Hızır gibi yetişen Yardımelinden, İHH, Kimse Yok Mu, Cansuyu, Yeryüzü Doktorları gibi Sivil Toplum Örgütleri hizmetleriyle dünyaya rol-model oldular.

Biz Arakan Mülteci Kamplarında çalışırken, Türkiyeden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlunun sırf Arakan Müslümanlarına yardım maksadıyla bir heyetle Myanmara resmi bir ziyaret için geleceği haberini alıyoruz. Bu tarihi haber Arakan Mültecilerini heyecanlandırmaya yetiyor. Parıldayan gözlerle bize bakıyorlar.

“Hürriyet cihatsız ve şehitsiz kazanılmaz!” diyorlar.

“Siz bir asırdır İslamda sebat etme uğruna yüz elli bin şehit verdiniz. Şimdi sıra diplomatik alanda cihat zamanı” diyoruz.

Arakanda yaşanan bir asırlık engizisyon tarihi boyunca bu ilk resmi temas oluyor. 1982 yılında Budist olmadıkları için vatandaşlık hakları da iptal edilen Rohingyalı Müslümanlar tehcire zorlandılar. Komünist cunta buna kısmen muvaffak oldu. Çoğu Bengladeş Mülteci kamplarında dünyadan bir yardım eli bekleyen yüzbinlerce insan vatanlarına dönecekleri günü bekliyorlar.

Çözüm, can güvenliği sağlanması halinde Arakan Müslümanları evlerine dönmeye hazır. Güç dengesinin olmadığı Myanmarda girişilecek asimetrik bir çete savaşı toplu katliamları tetikleyecektir.

Myanmar üzerinde uluslar arası baskı şarttır.

Yerel yönetimde yedi eyalete ayrılan  Myanmar’da Arakan toprak genişliği bakımından en küçük eyaletini teşkil eder. Bengal körfezine bakan bölgenin büyük limanlarında Kızıl Çin export ve reexport ticaretle malı götürüyor. Yerli halka hamaliye-işçilik ve taşımacılık kalıyor. Katliam dursun garipler buna bile razılar. Son yüzyılda bu Güneydoğu Asyanın en verimli ve yer altı kaynaklarıyla en zengin ülkesi Çin ile Amerikanın sömürü adına-ticari rekabeti dolayısıyla tam bir gerilim alanına dönüştü. Faturayı Arakan Müslümanlarına ödettiler.

 

TÜNELİN SONUNDAKİ IŞIK

Çare, çatışmasız olarak BM’in askeri müdahalesi. Yani Ruanda’da olduğu gibi BM’e bağlı kuvvetlerin genel asayiş için ülkeye girmesi.

Yine BM’in güvenlik şemsiyesi altında her kesim için can emniyetinin sağlanması halinde nehrin batı yakasında yıllardır çamur-çaylak içinde bekleyen Müslüman Muhacirler öz yurtları Arakan’a dönmeye hazırlar. O zaman bizim kalıcı hizmetlerimiz okul-hastane ve yetimhanelerimiz Arakanın içinde hayata geçecektir.

İkinci şık da Özel Statü. Endonezyanın Doğu Timor adalarında uygulandığı gibi Arakan’a Özel Statü tanınmalıdır. Arakan Müslümanları kısa zamanda eğitim ve ekonomik atılımla ayakta durmayı başarırlar.  

Şimdi Arakan liderini çıkardı: Muhammed Yunus.

Muhammed Yunus, uluslar arası temas ve basın toplantılarıyla tarihi dramı Dünya kamuoyuna anlatıyor. Batı basını “İslamofobya”paranoyasıyla her müslümanı Elkaide ve her antiemperyalist direnişçiyi Taliban ilan ederken Muhammed Yunus Emirat’dan Türkiyeye geçiyor.

İhsanoğlu hoca İKÖ’de Arakan Masasını kuruyor ve çalışmalarına ivme kazandırıyor.

Türkiye hariciyesi Ahmet Davudoğlu başkanlığında, Myanmardaki Osmanlı şehitlerinin huzurunda avuçlarını semaya açarak Caferi Tayyar kesiliyor.

Biz, insani yardımların sürekli olması adına Mülteci kamplarının içinde, Cox Bazarda şubemizi kuruyoruz.

            On gün sonra memlekete dönerken gözümüz arkada kalmıyor.

Biliyor ve inanıyoruz ki: Asr-ı Saadette bölgeye ilk gelen Sahabe ve Menkıbevi kahraman Sa’d ibni ebi Vakkas’ın kardeşleri zor bölge Arakan’da azimle çalışmaya devam ediyorlar.

Ankara Yardımeli Derneği
/AnkaraYardimeli
@AnkaraYardimeli
0312 309 10 06
Yazılım ve Tasarım: Tekin Medya